Unutmadan Söylemeliyim: Sağlıklı Yaşam
Sağlıklı Yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlıklı Yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2023-11-10

2022-03-24

AFLATOKSİN

AFLATOKSİN

 Aflatoksin

aflatoxin


Son yıllarda oldukça sık duyduğumuz Aflatoksin, günlük yaşantımızda  her yerde karşılaştığımız  küflerden  bazılarının, ürettikleri birçok kimyasal maddelerden biridir.  Bu kimyasal maddeler arasında bazıları insanlarda ve hayvanlarda hastalığa neden olduğu için bir tür zehir özelliği taşımaktadır ve aflatoksin de bunlardan biridir. Aflatoksin kelimesi de, onu yapan küfün adından (Aspergillus flavus) ve zehir anlamına gelen "toksin" kelimesinden türetilmiştir.  Bu madde, bir çok organın yanı sıra esas olarak karaciğer üzerinde etkili olmakta ve giderek karaciğer kanserine yol açmaktadır. Bu etki, genetik çalışmalarla son yıllarda kesin olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca birçok ülkede yapılan çalışmalar, karaciğer kanserine yakalanan insan sayısı ile, tükettikleri aflatoksinli gıda arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir.

Peki Aflatoksin Nasıl Oluşur?

Bir gıda maddesinde aflatoksinin oluşması için ilk koşul, bu toksini yapan küfün sporlarının gıda maddesine bulaşması; en önemli ikinci koşul ise, gıdanın kendisinin ve bulunduğu ortamın, bu küf sporlarının çimlenerek  çoğalmasını sağlayacak şartlara sahip olmasıdır.  Küfün veya sporlarının insan sağlığına çoğu kez herhangi bir olumsuz etkisi olmamasına karşın,  ürettikleri maddelerin bir kısmı zararlıdır ve bu maddelerin birçoğu yüksek sıcaklık  ile ortadan kaybolmamaktadır. Küflerin üreyebildigi her gıda maddesinde aflatoksin veya benzeri başka bir zehirli maddenin meydana gelmesi ihtimali yüksektir.

Aflatoksin yapan küflerin üremesi için 25-35 °C sıcaklığa ve %70'in üzerinde nispi neme (veya gıda maddesine 0,70'in üzerinde su aktivitesine) ihtiyaç vardır.  Küflerin nemli ve sıcak ortamlarda geliştiği herkes tarafından bilinmektedir.
Dört çeşit aflatoksin mevcut:  B1, B2, G1 ve G2 çeşitleri bulunuyor ancak toksik etki gösterenlerin yalnızca B1 ve G1 olduğu belirtiliyor.  Ayrıca süt ürünlerine M1 ve M2 formunda aflatoksinlere de rastlanıyor. M1 ve M2, diğer toksin türlerinin, hayvanlar tarafından sistemlerinde vücutta işlenmesi sonucu oluşuyor.   Güçlü bir kanserojen olan B1, yer fıstığı, pamuk tohumu küspesi, mısır ve diğer tahıllarda bulunuyor. Bu nedenle çoğunlukla hayvan yemlerinde karşımıza çıkıyor. İnsanlarda görülen karaciğer kanserinde önemli rol üstlendiğine inanılıyor. Beslenme aracılığıyla insanlara ulaşan aflatoksin B1, temel gıdalarda bile görülebiliyor. Özellikle sıcak ve nemli ortamlarda varlık gösteriyor. Hayvan yemlerinde yüksek oranda AFB1 bulunması yavruları zehirleyebildiği gibi maddenin sütte çıkmasına da neden oluyor.  Aflatoksin G1: Laboratuvar ortamında, UV ışığı altında test edildiğinde yeşil floresan vermesiyle B1’den ayrışıyor. B toksinlerinden farklı olarak bileşenleri arasında lakton bulunan G1 türü toksinler, biyolojik aktiviteden daha nadiren sorumlu tutuluyor. Yani toksik olsa da aflatoksin zehirlenmelerinde daha nadiren G1 türüyle karşılaşılıyor. 

Aflatoksin Belirtileri Nelerdir?

Hemen aklınıza gelen soru nasıl anlayabiliriz dediğinizi duyar gibiyim.  Aflatoksin'e maruz kalındığında hem insanlarda hemde hayvanlarda, hafif seyredebilen semptomlar olduğu gibi bazı vakalarda ani ölüm gelişebiliyor.

İnsanlarda görülen belirtiler şöyle;
  • Ayaklarda ödem ve şişkinlik
  • Karın ağrısı
  • Şişkinlik
  • Kusma
  • Karaciğerde büyüme
  • Akciğerde ödem
  • Kalp yetmezliği
  • Karaciğerde nekroz ve yağlanma
  • Hipoglisemi
  • Ölüm
Dünyada görülen vakarın birçoğu tedavi edilerek normal yaşamına geri dönüyor. Ölümün yoğun temas halinde ve nadiren yaşandığını belirtmek gerekir.

Hemen aklınıza gelen soru Aflatoksin Hangi Gıdalarda Bulunur?

Aflatoksinler yerfıstığı ve fındık, antepfıstığı gibi diğer yenilebilir kabuklu yemişlerde ve ürünlerinde, kuru meyvelerde, baharatlarda ve tahıllarda bulunmaktadır.
Süt ve süt ürünleri de kontamine hayvan yemi kullanımı sonucu aflatoksin içerir.
Aflatoksini gözle ayırt etmek  imkansız. Sadece laboratuvar testleri yapılarak gıdaların aflatoksin içerip içermediği anlaşılabiliyor. Ayrıca, bir gıdanın aflatoksin içermesi için illa küflü olması da gerekmiyor. Aflatoksin içeren yem tüketen hayvanların sütünde, etinde de bu maddeye rastlanıyor. Buna bağlı olarak, tüketilen birçok süt ürününde aflatoksin bulunuyor. Benzer şekilde sulu tarımla yetiştirilen birçok tahılda da aflatoksin bulunması maalesef engellenemiyor. Hasat öncesinde ve depolama sırasında tahıla bulaşıp çoğalabilir. En az % 7 rutubet ve yüksek sıcaklık da bitkiler için zararlıdır. Tahıl (pirinç, mısır, buğday, ince ve süpürge darı), yağlı tohumlar (pamuk, soya fasulyesi, yer fıstığı, ayçiçeği), baharat (kırmızı biber, kara biber, kişniş, zerdeçal, zencefil) ve kuru yemiş (badem, Antep fıstığı, ceviz, Hindistan cevizi, brezilya cevizi) sıklıkla etkilenenlerdir. Bunlarla beslenen hayvanların sütünde de aynı zehre rastlanabilir.

Gelelim  Aflatoksin Nasıl Yok Edilebilir?

Kurutma ve uygun depolama şartlarının sağlanması gerekiyor. Soğuk hava depolarının kullanımı küflenmenin önüne geçiyor.
UV ışınlarıyla kontrol ve laboratuvar testlerinin yapılması sonucu ürünlerin imha edilmesi salgının önüne geçebiliyor.
Endüstriyel tesislerde yüksek hassasiyete sahip kameralar, LED ışıklandırmalar kullanılıyor. Son teknoloji ayırma makineleri, küflü parçaları sağlıklı olanlardan ayırıyor. 
Evde aflatoksini önleme yolları ise şöyle sıralanıyor:
Gıdaları, rutubetsiz ve kuru yerlerde saklamalısınız.
Yaş ürünleri uzun süre saklayacaksanız muhakkak iyice kurutmalısınız.
Pul biber gibi aflatoksin içerebilecek gıdaları buzdolabında saklamalısınız. Buzdolabının sıcaklığı toksin üremesi için uygun olmadığından önlem olarak sayılıyor.
Küflü gıdaları kesinlikle tüketmemeli, çöpe atmalısınız.
Açık kuruyemiş ve baharat almaktan kaçınmalı, güvenilen markaların kapalı paketteki ürünlerini tercih etmelisiniz.
Aynı şekilde, çiğ süt yerine  süt ürünlerinde güvenilen markaları seçmeli ve tüketmelisiniz. 
Aflatoksin’in  insanda genotoksik ve kanserojen etkisi olduğunu unutmayın. Bu yüzden lütfen siz de tedbirinizi alın.

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden  

2022-03-21

Süt Alerjisi - Milk Allergy

Süt Alerjisi - Milk Allergy

 

süt alerjisi


Süt Alerjisi - Milk Allergy

Bu makalemde son dönemlerde oldukça sık karşılaştığımız Süt alerjisinden bahsetnek istiyorum sizlere.

İnek sütü alerjisinde vücudun bağışıklık sistemi devreye girer ve süt proteinlerine karşı ya alerji antikorları (IgE) üreterek yada iltihap hücrelerini aktif hale getirerek aşırı reaksiyon gösterir. Her süt proteini tükettiğinizde vücudun bağışıklık sistemi histamin gibi mediatörlerin salgılanması veya bir T - hücresi aracılı enflamatuar reaksiyonla alerjik tepki verir. İnek sütü alejisi genellikle çocukluk çağında en sık görülen gıda alerjisidir. Günümüzde bebeklere 1 yaşa kadar inek sütü önerilmiyor. Ancak; bebek inek sütü bazlı mamalar veya emziren annenin kendisinin aldığı süt vasıtasıyla, inek sütüyle temas edip alerjik reaksiyonlar  gösterebilmektedir. Bazen de belirtiler, 1 yaş sonrası süt içmeye başladığında ortaya çıkmaktadır.

İnek sütü alerjisi genellikle bebeklikte  özellikle ilk 6 ayda  başlar, ancak daha büyük çocuklarda da başlayabilmektedir. Süt alerjisiyle karşılaşan çocukların 100 bebekten 2-5’inde bulunmakta ve bir kısmı 2-3 yaşında bundan kurtulurken, bir kısmında ise ömür boyu devam etmektedir.  Hemen her yaşta bu alerji  ortaya çıkabilir. Ailede alerjik hastalıklar sık görülüyorsa, çocukta da risk ne yazık ki artıyor. Yetişkinlerde ise bir çok hasta rahatsızlık duymasına rağmen bunu her hangi bir alerjiye bağlamamaktadır. Oysa ki süt ve laktoz alerjisi, dünyadaki yetişkin insanların yüzde 50'sinde görülen ve en bilinen besin intoleransıdır.

İnek sütünde, süt alerjisi olanlarda reaksiyona neden olabilecek 25 adetten fazla farklı protein bulunmaktadır. Bir çok kimse proteinlerin bir çoğuna tepki gösterirler.


Keçi sütü anne sütüne en yakın süt olsada,  aynı şekilde Keçi sütünden elde edilmiş sütlerde de benzeri proteinler bulunmaktadır ve bu nedenle bir çok süt alerjisi olan kişiler diğer memeli hayvanların sütünden de uzak durmalıdırlar.

Annenin inek sütü ve ürünlerini tüketmesi inek sütü proteinlerinin emzirme suretiyle anne sütünden bebeğe geçmesine neden olabilir. Bu nedenle annenin de süt diyeti yapması gerekmektedir.

İnek sütü alerjisi, süt şekerinin yani laktozun sindirilmesinde bir azalma nedeniyle meydana gelen laktoz intoleransı ile karıştırılmamalıdır. Laktoz intoleransı, tatlı süt, keçi peyniri, dondurma ve krema gibi laktoz içeriği yüksek olan süt ürünleri yüksek miktarlarda tüketildiğinde karın ağrısı ve ishale neden olmaktadır. 

Peki İnek Sütü Alerjisinin Belirtileri Nelerdir?

Süt alerjisinde hangi belirtilerin oluşacağı oldukça bireyseldir. Bu belirtiler bazılarında hafif ve zararsız olurken bazılarında ise sütün en ufak miktarı dahi çok ağır alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Mide ve bağırsak rahatsızlıkları oldukça sık görülürken ağız ve boğazda kaşıntı, mukozada şişkinlik ve solunum rahatsızlıkları aynı sıklıkta görülen belirtiler değildir. Ancak bu tür belirtiler oluşabilir ve özellikle de küçük çocuklarda görülür. 

Bunun dışında daha genel görünen belrtiler ise;  Huysuzluk, aşırı ağlamalar, Aşırı gaz sancısı, Kusma,  İshal- kanlı, mukuslu gaita görülebilir.  Kabızlık bazen ishale değil kabızlığa da yol açabilir, Ciltte döküntü, kaşıntı, Egzama, Gözlerde kaşıntı, Göz altlarında koyu renkli halkalar, Tekrarlayan hırıltı, öksürük, aksırık,burun akıntısı veya tıkanıklığı. Sık sık üst solunum yolu enfeksiyonu, orta kulak iltihabı, sinüzit, bronşit geçirme ve Büyüme geriliği görülebilir.  

Süt alerjisinde teşhis konması için doktorunuz ile birlikte vücutta inek sütü proteinene karşı antikorlar (IgE) üretilmiş mi diye iğne testi ve kan tahlilleri ile yapılır. Süt alerjisi olan herkes kan testlerinde pozitif sonuç göstermez ve bu durum özellikle kusma, ishal veya dışkıda kan gibi belirtiler gösteren bebeklerde geçerlidir. Belirtilerin süt yüzünden mi ortaya çıktığını kesin olarak belirlemenin tek yolu sütü beslenmenizden çıkarmak  yani vücudu bu besine karşı kapamak gerekir. Belirtiler kayboluyor mu diye bakılmalıdır. Eğer tam emin olunamıyorsa  sütü tekrar tüketmeye başlayıp belirtiler yeniden ortaya çıkıyor mu bakılması gerekiyor. Uzun süre süt içmeyen kişilerde alerjinin geçip geçmediğini değerlendirmek için kontrollü şekilde açarak  inek sütü provokasyonu yapılmalıdır. Eğer alerjik durum devam ediyorsa ömür boyu tüketmemek gerekmektedir. 

İnek sütü alerjisinde prognoz genellikle çok iyidir. Bir çok çocuk okula başlamadan alerjiden kurtulur. Non-IgE negatif alerji testleri, alerjisi olan bebeklere genellikle 0,5 – 1 yaşından sonra diyetine süt tekrar eklenebilir. Yetişkinlerde alerjinin ne kadar yaygın olduğu bilinmemektedir, fakat bu oranın nüfusun yüzde birinin oldukça altında olduğu tahmin edilmekle birlikte net bir bilgi yoktur. 

Süt proteini nerelerde bulunur? 

Yaygın olarak akla sadece süt, peynir, yoğurt, ayran  ve kefir gelmesine rağmen, Süt birçok hazır gıdalarda ve endüstriyel gıda ürünlerinde yer almaktadır. Bu nedenle, gıda ürünlerini satın alırken ürün etiketinde yazılı malzeme içeriklerini mutlaka okumanız çok önemlidir. Miktarı ne olursa olsun eğer bir ürün süt içeriyorsa üretici bunu ürünün etiketinde belirtmek zorundadır. Malzeme içerğinde  kullanılan ve süt proteininin üründe kullanıldığını belirten kelimelerin bazıları şunlardır: Gıda Kodeksi Yönetmeliğin Ek-1’inde yer alan 14 alerjen ya da intoleransa neden olan madde veya ürün belirtilmek zorundadır. Bileşen listesi bulundurma zorunluluğu bulunmayan gıdalarda alerji veya intoleransa yol açan madde veya ürün “…. içerir” şeklinde belirtilmelidir. Süt kaynaklı olduğu açık olan peynir, yoğurt, krema, tereyağı vb. Eğer bir gıdanın içerisindeki bir bileşenin ismi alerji veya intoleransa neden olan birmaddenin/ürünün ismini tek kelime içerisinde kısmen içeriyor ise (örn. süttozu)bileşenin adı tamamen vurgulanabileceği gibi yalnızca alerji veya intoleransa neden olan maddeye/ürüne atıfta bulunan kısmın vurgulanması da yeterlidir.  Süttozu şeklinde bildirimler uygun olarak kabul edilir.

Örneğin;

Sütlü çikolata (% X) [şeker, kakao yağı, tam yağlı süttozu, kakao kitlesi, emülgatör: lesitin (soya), aroma verici], tahıllı ve sütlü dolgu (% Y) [şeker,yağsız süttozu, bitkisel 12 yağ (palm), tahıllar (% Z) [arpa, pirinç, buğday, susuz süt yağı (sade yağ), emülgatör (soya lesitini), aroma verici. Taze krema,  kasein, kaseinat, laktalbumin, margarin.

Şeklinde belirtilmesi gerekmektedir.

Süt yerine neler kullanılabilir?

İçecekler: Küçük çocuklar (0-3 yaş) için eczaneden temin edilebilen hipoalerjenik bir takviye süt ürünü tavsiye edilmektedir. Daha büyük çocuklarda ve yetişkinlerde soya sütü, badem sütü, hindistan cevizi sütü, fındık sütü ve yulaf sütü gibi süt benzeri içecekler tüketmeleri tavsiye edilir. Bunların kalsiyum içeriği inek sütü ile aynıdır ancak bu içecekler genellikle daha az miktarlarda protein ve kalıntı maddeler içerir. Ayrıca Vegan olan süt içermeyen peynir ve çeşitleride kullanılabilir.

Eğer ailenizde alerji geçmişi varsa ve bu belirtilerden bazılarını gösteriyorsanız. bir doktor ile görüşüp teşhisi netleştirmenizi tavsiye ederim. Bir çok hastalıklarda erken teşhis ve çocuk yaşta olmak tedavi sürecini olumlu etkillemektedir. Her zaman söylediğim gibi mutlaka tükettiğiniz ürünlerin içeriklerini etiketlerinden mutlaka kontrol edin.

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın

Arzu Boyacı

@muhendishanimingozunden




 

 




 


 


 


2022-02-07

Çikolatanın içinde Gluten var mı?

Çikolatanın içinde Gluten var mı?

çikolata gluten


Çikolatanın içinde Gluten var mı?

Sanırım çikolata herkes için lezzet ve mutluluk  patlaması diyebiliriz. Çikolatanın ana maddesi kakao. Kakao ağaçlarından üretilen bu ham maddenin ilk zamanlarda şeker kamışı, bal ve tarçın gibi besinlerle karıştırılarak tatlandırıldığı biliniyor. Ancak şimdilerde üretilen çikolatalar da ise kakaonun şeker, süt ve süt ürünleriyle işlenmesi ile o lezzetli çikolata tadının ortaya çıkmasını sağlıyorlar.

Gelelim merak ettiğiniz soruya, çikolata gluten içeriyor mu?

Evet çikolata çeşitlerinin pek çoğuna, gluten içeren katkı maddeleri  eklenebiliyor. Yada bazı üreticiler de  üretim aşamasındaki çapraz bulaşmalardan dolayı, çikolataya az da olsa gluten bulaşabiliyor. Yani Kakao çekirdekleri arpa, buğday, çavdar gibi glutenli besinler ile aynı ortamda işlendiğinde, glutenin kakao çekirdeklerine bulaşma olasılığı bulunuyor (Buna çapraz bulaşma diyoruz). 

Bunun yanında
Çikolataların raf ömrünü uzatabilmek adına içerisine eklenen ek maddelerde de eser miktarda gluten bulunabiliyor.
Ham madde olan kakao'da gluten bulunmadığından, piyasada glutensiz çikolata çeşitlerini bulmanız mümkün. Dolayısıyla; özellikle de gluten'e karşı hassasiyeti olan kişilerin, üzerinde “glutensiz” ibaresi bulunan ve glutensiz sertifikası bulunan çikolataları tercih etmeleri gerekiyor.
 
Biter Çikolata %45-59 Kakao (Kaynak :USDA)

Besin Değeri 100 Gram'da

Kalori: 545 kcal        
Toplam Yağ: 31 gr
Doymuş Yağ: 19 gr
Trans Yağ: 0.1gr
Karbonhidrat: 61 gr   
Diyet Lifi : 7 gr
Şeker: 48 gr
Protein: 4.9gr
Kolesterol : 8 mg
Kafein:43 mg
A Vitamini: 10.0 IU
C Vitamini: 0.0 mg
Sodyum:24 mg
Potasyum: 559 mg
Kalsiyum: 56 mg
Demir : 8 mg
B6 Vitamini: 0.0 mg
Kobalamin : 0,2 µg
D Vitaminini: 0.0 mg
Magnezyum: 146 mg

Sonuç olarak mümkün olduğunca az katkı maddesi olan ürünleri tüketmek sağlığımız için önemli. Her zaman sorduğum gibi Ne tükettiğinizi biliyor musunuz...!?

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden

2021-07-01

Tehlike Güneşte mi? Yoksa Güneş Koruyucularında mı!?

Tehlike Güneşte mi? Yoksa Güneş Koruyucularında mı!?

 

güneş koruyucu

Tehlike Güneşte mı!? Yoksa Güneş Koruyucularında mı!?

Yaz döneminin popüler konusu güneş koruyucusu kremler. Eminim ki herkes kaç faktör olmalı hangi markayı alalım diye düşünüyor. Peki size güneş koruyucularının aslında sandığınız kadar masum olmadığını ve tehlikeli olduğunu söylesem.  30 faktör ile 50 faktör arasında koruyuculuk oranının sadece %1 fark ettiğini ve koruma faktörü arttıkça kimyasal oranının arttığını söylesem. Sanırım şu an herkesin dikkatini çektim ve kafanızda soru işareti belirdi.

Güneş koruyucu kremlerin içinde kullanılan maddeler konusunda benim kafamda uzun zamandır soru işaretleri vardı o yüzden aldığım koruyucuda neye dikkat ettiğimi de makalenin ilerleyen kısımlarında paylaşıcam. Yaklaşık 4 senedir, ilk güneşe çıktığım dönemde bir kaç gün koruyucu kullanıyorum sonrasında kullanmıyorum. Tabi bu koruyucunun da belli  şartları var benim için. Bugüne kadar hep bizi güneşten korkuttular ve korunmamızı söylediler. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar ile bunun aksi söylenmeye başlandı.

Hawaii'de oksibenzon ve oktinoksat içeren güneş koruyucularının yasaklandığını hiç duymuş muydunuz? Peki neden oksibenzon ve oktinoksat mercan resiflerine geri dönüşü olmayan zararlar vermesi. Vücudunuza sürdüğünüz koruyucu,  cildinizden akıp deniz suyuna karıştığında deniz yaşamını bile öldürüyor, balıklarda üreme sorunlarına neden oluyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Sanırım şuan kafanızda bir şimşek daha çaktı.! 

Yapılan çalışmalar sonucunda, kimyasal güneş koruyucu kremlerde yaygın olarak kullanılan avobenzon, oksibenzon, oktokrilen, oktinoksat, benzofenon, homosalat gibi aktif maddelerin cilt tarafından emilerek vücuda nüfus ettiğini gösteriyor. Ve bazı durumlarda günlerce, hatta haftalarca vücutta  kalıyorlar. Bu kremleri bir defa sürmek bile zararlı kimyasalların kandaki seviyesini artırmak için yeterli. 

Çalışmanın bulgularına göre tek bir uygulamada kandaki oksibenzon konsantrasyonu FDA’in güvenli olarak belirlediği miktarın 180 katına çıkıyor. Güneş kremini dört gün düzenli olarak kullandığınız da ise kanınız da güvenli kabul edilen miktarın 500 katı oksibenzon dolaşıyor.! Yapılan araştırmalar sonucunda bu kimyasalların kısırlık yaptığına dair bulgular saptanmış ayrıca hamilelikte fetüse geçtiğini ve  anne sütüyle bebeğe aktarıldığı belirtiliyor. Reproductive Toxicology dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, oksibenzon içeren güneş kremi kullanan hamile kadınların bebeklerinde Hirschsprung hastalığı riski artıyormuş. Amerikan Pediatri Derneği çocuklarda oksibenzon içeren güneş koruyucu kullanmamaları konusunda anneleri uyarıyor.   Yapılan araştırmalar sonucunda çoğu oksibenzon ve benzofenon üstüne odaklansa da, benzer endişeler kimyasal güneş koruyucularda kullanılan aktif içeriklerin tamamı için geçerli. Birkaç sene öncesine  kadar bu kimyasallar FDA’in “güvenli” listesinde yer alıyordu. Yüksek oranda kana karıştıklarının anlaşılmasıyla listeden çıkarıldılar. 

Peki biz ne kullanacağız dediğinizi duyar gibiyim. Doktorlar mineral bazlı koruyucu kullanılmasını tavsiye ediyor ki bende uzun zamandır tercih ediyorum. Çinko oksit (zinc oxide) ve titanyum dioksit (titanium dioxide) içeren mineral bazlı koruyucular güneş ışınlarını yansıtarak etki ediyorlar. Cilde nüfuz etmedikleri ve kana karışmadıkları için nispeten daha güvenlidirler.  Ayrıca bugüne kadar   Öğlen saatlerinde güneşten uzak durmamız, sabahları ve öğleden sonraları güneşe çıkmamız söylendi hep. Meğer bu da yanlışmış tam tersine, D vitamini rezervinizi doldurmak için güneş tam tepede olduğu zamanlarda, yani öğlen saatlerinde güneşlenmeniz gerekiyormuş. D vitamini, bu saatlerde gelen UVB ışınlarıyla sentezleniyor. Güneşin şifalı gücünden faydalanmak için sadece 20 dakika güneşlenmeniz yeterli oluyor. Fakat, güneşlenirken cildinize koruyucu herhangi bir krem ya da yağ sürmemeniz gerekiyor. Kimyasal güneş koruyucu kremler, yağlar hem toksik maddeler içerir hem de vücudunuzun D vitamini sentezlemesini önlüyor. Dikkat etmemiz gereken ise güneşlendikten sonra birkaç saat duş almamak. Duş alırken de vücudunuza sabun sürmeyin, sadece suyla durulanmaya özen gösterin. Böylece cilt yüzeyinde oluşan D vitamini akıp gitmez, vücuda nüfuz eder.
Bağımsız ve kâr amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşu Environmental Working Group (EWG) her sene  güvenli tüketim listesi yayınlıyor sizde buradan takip edebilirsiniz.

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden 

2021-06-10

Melisa Çayı

Melisa Çayı

 

melisa çayı

Melisa Çayı

Son yılların popüler bitki çaylarından biri. Benim de uzun süredir tükettiğim bir çay, ancak benim bahçemde Limonlu Melisa Çayı mevcut. Her yaz kış için kurutup kullanıyorum. Hemen aklınıza gelen soru bu çayın bir faydası olup olmadığı, kesinlikle çok faydası var diyebilirim.  Melisa çayı kovan otu ya da limon nanesi gibi farklı isimlerle de anıldığı için belki sizde bu çayı daha önce tüketmiş olabilirsiniz. Günde bir fincan Melisa çayı içerek ruhunuzu dinlendirip, sakinleştirici özelliğinden yararlanabilirsiniz. Peki Melisa çayı nasıl demlenir Ve faydaları nelerdir? İşte sizin için hazırladığım makalem.

Melisa özellikle bitki çayı severler için çok iyi bir seçenektir. Melisa bitkisinin yapraklarından elde edilen bu çay insan sağlığı için oldukça faydalıdır. Melisa çayı, sedatif etkisi nedeniyle insanları rahatlattığı ve ruhsal huzur verdiği bilinmektedir. Melisa bitkisi sinirsel kökenli çarpıntılarda, hafif depresyon, sıkıntı ve streste rahatlatıcı rol oynamaktadır.. Günde 1-2 fincan melisa çayı içerek bu faydalarından yararlanabilirsiniz.


MELİSA ÇAYI FAYDALARI

Melisa çayı hem ruhsal hem bedensel rahatsızlıklara iyi geldiği için faydası birçok bitki çayının faydalarının toplamına eşittir. 
- Uçuk, yara, sinek ısırığı ve kızarıklık gibi basit cilt problemlerini iyileştir.
- Çayı içildikten sonra kişiyi sakinleştirebilir.
- Sindirim ve boşaltım sistemine de ciddi faydalar sağlar. Karın-mide ağrısı ve ishalin tedavisine yardımcı olur. 
- Gaz sancısı çekenler tarafından tüketildiğinde ağrıları giderebilir.
- Huzurlu bir ruh haline kavuşturabilir.
- Geceleri bir fincan melisa çayı tüketmek, kişiyi rahatlatabilir ve uykuya hazırlayabilir.

- Konsantrasyon artırıcı etkisi bulunduğu için hafızayı güçlendirebilir.
- Doğal ağrı kesici özelliği bulundurur.
- Maske olarak cilde uygulandığı zaman güneşin olumsuz etkilerine karşı korur.
- Cilt lekelerini onarmanıza yardımcı olabilir.
- Cilt ya da saç derisinde oluşabilen egzama, mantar gibi birçok soruna çözümdür. Antiseptik özellikleri sayesinde bunlarla savaşır.
- Gözeneklerin temizlenmesini, ciltte nem dengesinin sağlanmasını kolaylaştırır.
- Sivilce oluşumları en aza indirir.
Böcek ve sinek ısırıklarına karşı etkilidir.
- Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltır.

- Kaşıntı ve kızarıklıkların hızlı geçmesini sağlar.
- Stres gerginlik, depresyon gibi sorunların geçmesini sağlar.
- Grip, nezle gibi hastalıkların hızla iyileşmesini sağlar.
- Yüksek tansiyon problemi yaşayanlara iyi gelir.
- Kalp ve damar hastalığına yakalanma riskini azaltır.
- Antiseptik (mikrop kırıcı) özelliği bulunmaktadır.
- Vücudu kuvvetlendirerek bitkinlik ve halsizlikleri giderir.
- Hazmı kolaylaştırır.
- İçerdiği yağ yakıcı moleküller sayesinde kilo almayı engelleyen melisa çayı diyetisyenler tarafından önerilen bir çay türüdür. Fakat burada dikkat edilmesi gereken melisa çayı zayıflatır diye günde 3 fincan ya da daha fazla tüketim yapmamaktır.
Bitki çaylarının fazlası oldukça zararlıdır ve kesinlikle önerilmez.

MELİSA ÇAYI NASIL DEMLENİR?

Bir demliğe bir su bardağı suyu koyun. Suyu kaynatın. Su kaynama noktasından 10-15 derece sıcaklığı düşünce bir tutam Melisa yaprağını ya da otunu demliğin içine bırakın. Yaklaşık 5 dakika demlemeye bırakın. Daha sonra bir süzgeç yardımı ile süzüp bardağa aktarın. Sade bir şekilde için. Yani yanına bal, pekmez gibi farklı bir besin türü eklemeden sade bir şekilde için. Bitkilerin farklı bileşenlerle tepkimeye gireceğini ve insan sağlığına zararlı olabileceğini unutmayın. Bu yüzden sade içmenizi tavsiye ederim.  Uykusuzluk problemi yaşayanlar yatmadan 20 dakika önce Melisa çayını içebilirler. Adet ağrıları için ağrının yoğun olduğu süreçte ılık bir şekilde tüketilebilir. Sabah aç karna içmek tavsiye edilmez.

MELİSA ÇAYI ZARARLARI...!

Günlük 1-2 fincandan fazla melisa çayı içerseniz melisa çayının zararını görebilirsiniz. Melisa çayının yanında başka bir şey tüketmek uzmanlar tarafından önerilmemektedir. İçerisindeki bileşenler farklı bir madde ile tepkimeye girerek insan vücuduna zarar verebilir. Kronik hastalığı olanlar oldukça  dikkat etmeli ve doktorunuza danışmadan kullanmamanızı tavsiye ederim.

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın

Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden 

2021-05-29

BPA’nın insanların sağlığı üzerindeki etkileri nelerdir...?

BPA’nın insanların sağlığı üzerindeki etkileri nelerdir...?

 

bpa

BPA’nın insanların sağlığı üzerindeki etkileri nelerdir...?


Bisfenol A veya BPA, (CH₃)₂C(C₆H₄OH)₂ formülüne sahip sentetik organik bileşik. İki hidroksifenil grubu barındırır, difenilmetanlar ve bisfenoller altında incelenir. Renksiz katı halde bulunan BPA, organik çözücülerle çözünse de suda çok az çözünür.
Formül: C15H16O2
Molar kütle: 228,29 g/mol
Erime noktası: 158 °C
IUPAC numarası: 4,4'-(propane-2,2-diyl)diphenol
Sınıflandırma: Östrojen
İçinde çözündüğü madde: Etanol, Alkali

Genellikle BPA ibaresi, plastik bebek şişelerinin ve damacanaların üzerinde hepimizin gözüne çarpan bir ibare var  “BPA’sızdır”. Ya da (BPA free) Açılım olarak bisphenol A, vücuttaki hormanları taklit eden bir endokrin bozucudur. Bu endokrin bozucular, hem yetişkinlerde hemde küçük yaşta ki çocuklarda özellikle östrojeni taklit ederek, kardiyovasküler, nörolojik ve hormonal bozukluklara yol açmaktadır ve metabolizmaya ciddi zararlar vermektedir. 

bpa

Bisfenol A (BPA) polikarbonat ve epoksi reçinelerin yapısında yer alan bir monomerdir.  Epoksi reçineler ve polikarbonatlar; gıda ambalajlarında, damacanalarda ve bir çok alanda kullanılır.

BPA, polikarbonat plastiklerin daha güçlü ve esnek olmasını sağlar. BPA damacanalardan suya geçebilmektedir. Polikarbonatlar tabak, bardak, geri dönüşümlü içecek şişeleri gibi bir çok gıda ile temas eden malzemelerde kullanılmaktadır. Ayrıca, gıda ve içeceklerin konserve kutularının ve gıda üretiminde kullanılan tenekelerin iç kaplanmasında (laklanmasında) da BPA içeren epoksi reçineler kullanılmaktadır.

BPA varlığı laboratuvarlarda BPA Analizi ile test edilmektedir. Test edilen ürün üzerinde BPA'sız olduğuna dair BPA Free bilgisi gösterilmektedir.

İnsanların fark etmeden senelerce kullandığı damacana içindeki plastiklerde BPA’ya rastlamak mümkündü. Yapılan araştırmalarda BPA’nın vücudumuza sadece gıdamızla ya da kullandıklarımızla değil, havadan ve tozdan da rahatlıkla bulaşabileceği ortaya çıkmış durumda. En önemlisi azıcık BPA’yla bile metabolizmanızın bütün hormon dengesi bozulabiliyor, şeker hastalığı, üreme ve nörolojik problemler ortaya çıkabiliyor. Fakat bu noktada BPA’nın nedenli zararlı olduğu gün yüzüne çıkınca, ortaya BPA’sız olan yeni bir plastik türü çıkmış durumda . O da  Tritan ..

Tritan olarak bilinen, bu yeni madde ise trifenil fosfat (Triphenyl phosphate) içeriyor. Amerikalı Eastman şirketi tarafından piyasaya sürülen bu kimyasalın sentetik östrojen olup olmadığını test ettirdikten sonra ortaya çıkan sonuçlar gösterdi ki BPA’dan bile daha zararlı bir östrojenik olabileceği saptandı.

Ne yazık ki birçok gıda ve içecek kutusunda, bazı tıbbi malzemelerde kullanılıyor. ABD’de Ulusal Sağlık Enstitüleri’nde görevli bilim insanları tarafından, BPA’nın prostat ve beyin gelişimi üzerinde ciddi zararlı etkilere sebeb olabileceği kanıtlanmış durumda, cenin, bebek ve çocuklarda hareket değişikliğine neden olabileceği uyarısında bulunmuşlardır.
İngiltere yapılan araştırmalarda ise bu kimyasalın vücutta yüksek seviyelerde bulunmasının, kalp hastalıkları, diyabet ve karaciğerde enzim bozukluklarıyla bağlantısı olduğu ortaya çıkmıştır.

Sağlık kuruluşları ve dünyanın önde gelen sağlık örgütleri sürekli olarak BPA'lı  ürün satın almayın diye halkı bilinçlendirmeye çalışıyorlar. Dev markalar ellerinde kalan BPA içeren ürünleri üçüncü dünya ülkelerine ithal ederek ellerinden çıkartıyorlar. Evet maalesef ülkemizde bu ülkelerden biri. O yüzden dışarıdan satın aldığınız tüm ürünler BPA içeriyor ve biz her gün o ürünleri tüketiyoruz.

Bebek ürünlerinde  ise BPA Emzik, biberon, plastik oyuncaklar, diş kaşıma aparatları, sterilizasyon makineleri, plastik yıkama küvetleri, oturaklar ve aklınıza gelmeyen onlarca plastik üründe bulunuyor. Kesinlikle çok dikkat edilmesi gerekiyor. Mutlaka ürünlerin üzerini okuyun..BPA Free yazısı VARSA satın almaya özen gösterin.

Sonuç olarak plastiğin hangi türü ile test yapılırsa yapılsın, hiç birinde    sonuç değişmiyor. Unutmayalım ki plastiğin doğada çözünmesi min. 400 yıl max. 1000 yıl sürüyor. Mümkün olduğunca az plastik ürün içeren malzeme tüketmek hem kendi sağlığımız hemde  doğa açısından çok önemli. Her zaman sorduğum gibi Ne tükettiğinizi biliyor musunuz...!?

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden  

2021-05-11

KLOZET KAPAĞINI KAPATMAK NEDEN ÖNEMLİ....?

KLOZET KAPAĞINI KAPATMAK NEDEN ÖNEMLİ....?




Merhaba arkadaşlar, Bunları Biliyor Muydunuz? Serisinde  bugün Klozet kapatmanın neden çok önemli olduğu ile ilgili bir yazı okudum ve sizinle paylaşmak istedim. Bazen küçük ama önemli şeylere dikkat etmiyoruz. Bence önemli bir konu vakit ayırıp okumanızı tavsiye ederim. 

Bunları Biliyor Muydunuz...?

KLOZET KAPAĞINI KAPATMAK NEDEN ÖNEMLİ....
TV de kanallarda gezinirken , bu bizim Amerikan asıllı Türk doktorumuz Mehmet Öz' ün programına denk geldim. Tombul Amerikalıların bizim doktora duydukları hayranlık beni şaşırttı ve seyretmeme vesile oldu. İyi ki seyretmişim, bizim Öz programa katılacak olan seyircilerden bir gün önce banyolarında hali hazırda kullandıkları havlu, bone ve diş fırçasından birer örnek aldırmış ve laboratuara göndermiş. Program sırasında bu sonuçları açıkladı. Sonuç inanılmaz. Latince adını şimdi hatırlamadığım aslında önemi olmayan X bakterisi, yine Latince adını şimdi hatırlamadığım aslında önemi olmayan Y bakterisi ve yine Latince adını şimdi hatırlamadığım Z bakterisi  ve bunun gibi binlerce bakteri havlularımızda, diş fırçamızda, bonelerimizde, paspasımızda, tavanımızda, duşa kabinimizde, küvetimizde, aynamızda, lamba anahtarımızda, kısacası banyonun her yerinde. Bu nasıl oluyor, peşinden hemen anlattı. Sifonu çektiğimizde su partikülleri şiddetle çarpışıyorlar. Bu şiddet su partiküllerinin klozetin alanının 5 metrelik çevresine hızla dağılmasına sebebiyet veriyor. Bu partiküller beraberlerinde bakterileri de taşıyorlar.

Peki bu bakteriler neler? Tahmin edebildiğiniz gibi dışkı, idrar ve koli basili vs. Yani sifonu çekmeden klozet kapağını kapatmazsanız milyonlarca iğrenç bakteriler banyonun her yerine, havlumuzdan, diş fırçamıza kadar her yere yerleşiyorlar. Sanırım çoğumuz klozet kapağının neye yaradığını şimdi daha iyi anladık!.

(alıntı)

PAYLAŞANIN EKLENTİSİ: Klozet kapağının günün her saatinde ve özellikle gece kapatılmasının bir yararı da; Kent kanalizasyonlarında yaşayan, tüm yağ ve diğer atıkları temizleyerek zaman içerisinde tıkanmalarının önüne geçmek suretiyle çok yararlı işler yapan kanalizasyonların “ÇÖPÇÜLERİ” tabirini kullanacağım “KANALİZASYON FARELERİNİN” atık su borularından klozetlerimize ve oradan da evlerimize girmelerinin  önlenmesi amaçlıdır…

BENİM DİP NOTUM: Çoğumuz her ne kadar kosmopolitan şehirde yaşadığımızı ve bunun olmayacağını düşünse de ne yazık bu kemirgen dostlarımız  kaçıncı katta olursak olalım çıkıyorlar. Bu yüzden ben genelde bir seyahate çıkacağım zaman klozet kapağının üzerine mutlaka bir ağırlık koyuyorum.  Dediğim gibi kaçıncı katta olursak olalım su giderlerimizin borularını kemiriyorlar. Bu tecrübe ile sabit . Daha önce mutfak lavabosunun altında kaçak olmuştu. Tesisatçı'yı çağırdım açıp baktığında kemirgenlerin boruyu baya bir kemirdiğini gördük ve değiştirdik.


Diğer bir konuda yaptığım araştırmada. Sizden önce giren kişi sifonu çektiği anda eğer klozet kapağı kapalı değilse Dr. Öz'ün de dediği gibi bakteriler, 2-5 metre uzağa kadar yayılıyor.Bu durumda,  Tuvalet kağıdını klozetten 5 metre uzağa koymak pek de akıllıca bir iş olmadığı ve dünyanın her yerinde tuvalet kağıdı hemen klozetin dibinde olduğu için, birçok bakteri doğrudan tuvalet kağıdına hapsoluyor.

Eğer siz dışarıda bir tuvalet kullandığınızda klozet üstüne tuvalet kağıdı sererek daha hijyenik olduğunu düşünüyorsanız, aslında siz, olası bakterilere doğrudan temas sağlıyorsunuz. Bu durumu da göz ardı etmemek gerekiyor. Kısacası bazen hijyenik olduğunu düşündüğümüz şeyler bizim için risk teşkil edebiliyor.
Buraya kadar sabredip okuduğunuz için teşekkürler. Hepinize sağlıklar diliyorum.

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden