Unutmadan Söylemeliyim: İş Hayatı
İş Hayatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İş Hayatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2017-12-11

HAYALLER VS HAYATLAR

HAYALLER VS HAYATLAR

farklı dünyalar

Hepimiz üniversitenin ilk yıllarında ergenliğin bize vermiş olduğu yetkiye dayanarak sonsuz hayaller kurardık.Gerçi,o zamanlar çok anlamlıydı hayallerimiz, saçmalığını gerçek hayata girdikten sonra anladık.

Düşünsenize, 17-18 yaşlarındasınız, resmi olarak reşitsiniz, üniversitedesiniz. Hangi bölüm okursan oku, hayatında karşına çıkmasa dahi tüm geometriyi ezberlemiş,fen bilimlerini görmüş,arkadaşlarınız dilediğince gezerken siz özel hoca-dershane-okul üçgenine takılmış,ama karşılığını almışsınız.

Hayaller de atışlar da serbestti yani,çünkü bunu en çok siz hak etmiştiniz.ÖSS’ye hazırlık adı altında haftasonları dershanede test çözerken,’dershaneler kalabalık,iyi olmadığı derslerde birebir hoca tutalım’ cümlesiyle bir de haftaiçi planlarınıza ‘özel hoca’ girmişken,üniversiteden sonra CEO olmayı hayal etmeyi meşrulaştıran aslında hayattı,çok da haksız sayılmazdık bence.

Neyse,üniversitenin ilk yıllarında kurduğum hayallerle hayatımı karşılaştırdım.Çünkü her nedense, 20’li yaşların sonu hep uzak gelmişti bana.Her istediğimin gerçekleştiği yaşlardı,30’a yaklaşmıştım daha ne olsundu. Ama işler pek öyle olmadı 

1) Aileniz size çok para harcamış,bunun karşılığını bekliyodur. Okuldaki hocalarınız en gereksiz detayları sınavda sorarken adilmiş gibi görünmek için ‘Yönetici olduğunuzda bu bilgiler size gerekicek’ diye sürekli gazlarlar sizi. Mezun olana kadar CEO olacağınızı hayal edersiniz.Öyle ki,sizin başvurmanıza bile gerek yoktur,zaten şirketler kapınızda sıra oluşturmuştur şimdiden.Siz de bir anlık gafletle havaya giriyorsunuz. E malum 28 yaşında kesin müdür olmuşsunuzdur.Aylık geliriniz minimum 15.000 TL’dir.

Aslında gerçek hayatta hiç de öyle değil.Biliyorum sandığınız yabancı dili zaten herkes biliyor.Çok uğraşıp öğrendiğiniz,mesai harcadığınız ikinci dil girmek istediğiniz kurumla örtüşüyor mu bakalım?Zaten herkes yüksek lisanslı.Yani,işe giriş hayaldeki kadar kolay olmuyor maalesef.Zaten işsizlik had safhada,az para çok iş mantığı çerçevesinde geçiyor yıllarınız.Mobbing olmaması büyük lüks oluyor işyerlerinde,halbuki olmazsa olmaz bu zaten.Patron şirketlerinde tabir-i caizse,tüm yöneticiler ‘dinazor’.Torpille girmişler,sizi beğenmez çalışanlar vardır bir de.İş hayatı gerçeklerini fark ettikten sonra anlıyorsunuz ki;ne 28’i 38 bile genç bir yaş yöneticilik için.

2) 22 yaşında mezun olduğum düşünülürse,26 yaşımda evlenir,28 yaşımda çocuk doğururum diyordum.Zaten işe müdür olarak başlayacağım için,kariyerime ara vermiş de sayılmazdım.6 yılda işleri oturtur,ailemi kurardım.O sırada çocuğun üniversiteye kadar özel okul parasını da biriktirmiş olurdum kesin.
Ama,gerçek hayat ne yazık ki bu kadar toz pembe olmadı.Tüketim çağına yaşadığımızı düşünürsek hala romantik komedilerdeki aşkı arayan biri olarak,kimseyi sindiremedim içime.Dolayısıyla;kaliteli yalnızlığı seçtim.28 yaşımdayken sonunu göremediğim birisiyle olmaktansa,kariyer hedefime odaklanmayı tercih ettim ve hayalini kurduğum çocuk planını başka bahara erteledim.

3) Üniversite yıllarında muhtemelen yüzlerce arkadaşınız oluyor,siz de hepsinin ömürlük dostluk olduğunu düşünüyorsunuz.Partiye eşlik etmedi diye trip attığınız o minnoş duygular;yerini gerçek hayattaki zorluklarda kafamı çevirdiğimde yanımda kim var? Sorusunu getiriyor ve ne yazık ki kafanızı her çevirdiğinizde bir elin parmaklarını geçmeyecek insanlar görüyorsunuz.Aslında bu ‘acı’ olarak nitelendirilebilecek tecrübe;size iyi geliyor çünkü herhangi birileriyle vakit öldürmektense ‘gerçek dost’larınızı keşfediyor ve tüm enerjinizi onlara yönlendiriyorsunuz.Sonrası mutlak güven duygusu,ki bu insan hayatında olmazsa olmaz ihtiyaç listesinin baş sıralarında bence.
karışıklık

4) Her boş vaktinizde bardan bara,konserden konsere koşarken;kendi paranızı kazanmaya başladığınız zamanlarda ‘ya ben başka insanlar için,ülkem için ne yaptım?’ özeleştirisiyle başbaşa kalıyorsunuz.Zaten üniversite yıllarında haftanın 4 günü dışarı çıkmış,gece hayatını yaşamışsanız;bu dönemde bar yerine,sevdiğiniz insanlarla muhabbet edebileceğiniz mekanlara yöneliyorsunuz.Hiç bitmeyecek sandığınız enerjiniz,yine bitmiyor ama,hayatın zorunlulukları çerçevesinde azalıyor.Sivil toplum dernekleri ile tanışma da tam bu aydınlanma döneminde oluyor bence.Çünkü 17-18 li yaşlarda dünyanın sizin etrafınızda döndüğüne yemin edebilecekken,dünyanın diğer çirkin yüzüyle karşılaşıyor;bunları iyi hale getirebilmek için tüm gücünüzü o tarafa yöneltmeyi seçiyorsunuz.Bence bu;büyümenin en güzel tarafı.Bir kişinin bile hayatına dokunabilmek,bugüne kadar manevi tatminlerin en büyüğü.Mutlulukların paylaştıkça çoğaldığına tanık olmak bile güzelken,bir de bunda sizin de katkınız olabildiğini düşünün!üniversitede eğlence hayatına yatırdığınız paraya ‘pişmanlık’ olarak baktığınız anlar geliyor yani.

5)Muhtemelen üniversitede baba parasıyla dolap tıka basa doluyken,yine de ‘giyecek hiçbir şey yokken’;bu yaşlarda kaliteli ve az parçalara yöneliyorsunuz.Kendi paranızla alışveriş yaptığınızdan,aslında biraz da kıyamıyorsunuz (bu kısmı babamın okumamasını diliyorum :)) bir bluz almak için bile ne kadar emek verildiğini görünce,her rengine saldıracak şımarıklığınız kalmıyor.Malum her beyaz yakalının kabusu ‘ay sonu getirme çabası’

6) Aileye daha düşkün oluyorsunuz.Kendi aile kurma yaşınızın yaklaştığından mıdır,hayatın her zorluklarını gördüğünüzden midir bilmem ama;20li yaşların başında ‘benim birsürü arkadaşım var,kimseye ihtiyacım yok’ düşüncesi;’beni karşılıksız seven insanlar sadece ailem’ mantığına bırakıyor.Siz büyüdükçe onlar da yaş alıyor tabi.Düşkünlüğün sebebi,geçen yılların onların yüzüne bıraktığı çizgileri izlemeniz de olabilir.Sebebi,gerekçesi her ne olursa olsun;etrafınıza anlattıkça rahatladığınızı sandığınız onca olayın üstesinden,hiçbir şey konuşmadan başınızı ailenizin omzuna koyduğunuzda geldiğinizi fark ediyorsunuz.

7) Tabi büyümenin en güzel yanı;planlarınız artıyor.Görmek istediğiniz her yeri görebiliyor,bir sürü anı biriktirebiliyorsunuz.Aile harçlığı ile geçindiğiniz dönem,bağımlılık bir yerde sonuçta.Şimdi,bir maaş için o kadar çalışmışken;size iyi gelebilecek yerler neresiyse oralara gidebiliyorsunuz.Bakış açısı,kültür artışı ve güzel zamanlar bütün çabalarınıza değiyor.

8) Bütün dünya sizin üstünüze geliyor sanıyorsunuz,tırnağınız kırılsa hava siyaha dönüyor,en ufak bir olayda ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.İşte büyümenin bir güzel tarafı daha : ‘gerçekten hiç önemli değil’ cümlesi.Artık sizi üzen olayların ciddileştiği dönemde,onunla başa çıkmayı ustalıkla öğrenmiş hale geliyorsunuz.O kadar ki;mutsuzken yataktan çıkmayan siz;yaşadığınız üzücü olaydan sonra bile etrafa gülücükler saçmaya devam ediyorsunuz.Çünkü görülüyor ki,insan kendi yarasını kendi sabilir ancak.Ve üzüldüğü her an,kendi hayatından çalınıyor aslında.Zaman,en değerli hazine.Gerçekten vaktimi buna haracamaya değer mi?Benden önemli mi?

Aslında daha birsürü madde ekleyebilirim,ama özetlemek istedim.Hayallerimle hayatım denk gelemedi bir türlü belki ama ben çok keyif aldım her yaşımdan.Ve büyüdükçe gördüm ki;olayları yaşında yaşamazsan;sonrası büyük bir felaket.Hep o içinde kalmışlık.Belki o zamanki hedeflerime yetişemedim. Ceo olamadım mesela,ya da aile kuramadım ama;güzel vakitler geçirdim.Tecrübelerim arttı,mutluluğun esas nedeninin kendim olduğunu fark ettim,özsaygım arttı.Güzel dostluklar biriktirdim;güldüğüm,öğrendiğim,sıkıldığımda kaçabildiğim limanlar arttı.Ben olmaktan vazgeçmedim,saygı çemberim arttı.
Yaşım kaç olusa olsun;bence zamanı iyi değerlendirdim.Keşkelerinizin az olduğu nice yaşlarınız olsun.

Aşkım da değişebilir, gerçeklerim de.
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim dizboyu sulara,
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum,
Hiçbirinizle döğüşemem.
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var,
Sizin alınız al inandım,
Sizin morunuz mor inandım,
Ben tam dünyaya göre,
Ben tam kendime göre,
Ama sizin adınız ne?
Benim dengemi bozmayınız...
 Turgut Uyar



Pelinsu Beril Arslan

2017-11-20

BUGÜN İYİ BİR VEDA EDİN

BUGÜN İYİ BİR VEDA EDİN

veda elveda

Merhaba demek ne kadar üslup gerektirirse, elvedanın da bir üslubu vardır. Merhaba gibi sıcak hatta biraz hüzünlü olması gerekir. Bir merhaba ne kadar beklentisizse bir elveda o kadar beklentilidir. Çünkü içine yaşanmışlıklar katılmış, ne gülücükler, ne anılar sığdırılmıştır. Bir veda dönüp gittiğinizde boynunuzda kalan öpücük gibi olmalıdır. Acaba'sı bırakmalı, 'iyiki veda etmişim değil', 'iyiki yaşamışım' dedirtmelidir.

Bakmayın beylik laflarıma, ne kadarını başarmışımdır bilmiyorum ama hayatıma giren fedakar insanlara muhakkak diğerlerinden farklı davranmışımdır. Herkese 'aynı' olmamış, dolayısıyla aynılaşmamışımdır. Mesela hala bazı vedalar gözlerimi dolu dolu ederken, bazıları aklıma geldiği an aklımı komşuya bırakmışımdır.
Amma velakin, her gün influencer arkadaşalarımızın 'Bugün birine iltifat edin, bugün birine seni seviyorum deyin' cümleleri yerine ben diyorum ki;
'Hayatınızda iyi insanlara iyi bir veda edin'!

Çünkü o insanlar tırnakları kırıldığında, kalpleri kırıldığında hatta ne yaşadığını bilmediğiniz bir coğrafyada sizin hayatınız yolunda gitsin diye bir çok şeyi alttan almıştır, 'başkaları gibi olmayan'. 

Sizde başkalaşmayın, aşk'alaşın. İçinizde sevgiden geçmeyen tüm yolları yıkıp atın.. Bazılarımız hayatlarında veda etme şansı bile bulamadı, bunu unutmayın.

Yolun açık olsun güzel arkadaşım, gözyaşların hep gülmekten olsun..

G.

2017-09-09

Ve Tatilll Biter :(

Ve Tatilll Biter :(

tatil

Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi koca bir bayram tatilini de geride bıraktık ve neredeyse yaz bitti sonbahar da yaklaştı, yani bu bir daha ki en yakın uzun soluklu tatilimizin en aşağı 270 gün sonra olduğunu gösteriyor.

Dertlerimizden uzaklaşıp biraz olsun eğlendiğimiz, dinlendiğimiz tatilin geri dönüşü maalesef tatil kadar eğlenceli değil tabi ki.

Seyahat sitesi momondo.com.tr’nin her yıl gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçları, tatil dönüşü pek de mutlu olmadığımızı söylüyor hatta bu konuda dünya üçüncüsüyüz.




Dünya geneline baktığımızda ise tatil dönüşü kendini en mutsuz hisseden ülke, yüzde 67 ile Polonya. Polonya’yı yüzde 65’le İngilizler takip ediyor. Türkler ise yüzde 64’le bu konuda dünya üçüncüsü konumunda. Türkiye’yi yüzde 61 ile İspanya ve yüzde 60 ile Fransa takip ediyor. Tatil dönüşü sendromunu en az yaşayan ülke ise yüzde 22’yle Çin. (Çinli'ler tatilde de çalışıyorlardır da onun için dönmesi koymuyordur bunlara 😉)

Peki bu sendromdan kurtulmanın yolları nelermiş aşağıda ki listeden bakalım 😇




Şenol Kaymakçı







2017-05-31

Her Daim Hazır ve Nazır Çalışanlar

Her Daim Hazır ve Nazır Çalışanlar

kapitalizm


Dünyanın neresine giderseniz gidin tüm şirketler bir zaman açlığı çeker. Hepsinin bir hikayesi vardır. Üst yönetimin baskısı, rakipten önce piyasaya çıkma, daha fazla üretim, ekonomik koşullar...

Bu durumda yöneticiler rutin olarak çalışanlarına aşırı iş yüklerler. İş saatleri dışında da çalışmalarını beklerler. Son dakika ricaları gönderirler. Yöneticinin direk baskısı dışında, bir de performans notu gibi dolaylı olarak gelen baskı vardır. Çalışan rekabette geri kalmamak için daha çok çalışmak zorundadır. Hafta sonu bir gece vakti yanıtladığı bir e-mail prim yapacaktır.

2016-05-31

Herke(Z) Hata Yapar!

Herke(Z) Hata Yapar!


Evet biliyorum hiçbirimiz hata yapmak istemiyoruz. Bu hata denen şey neden sevilsin ki? İsteyerek,, istemeyerek,, iyi niyetle,, ihmalle her an hatalar yapılabiliyor. Bir 'mükemmelliyetçi'yseniz eğer işiniz daha zor,, iç hesaplaşmalar,, mafya alacaklısı gibi kapıdan ayrılmaz. Peki bu şer'deki dört hayır nerede?