Unutmadan Söylemeliyim

2021-03-02

Yulaf Hakkında Bilmedikleriniz

Yulaf Hakkında Bilmedikleriniz

 

yulaf

Yulafın normalde glutensiz olduğunu biliyor muydunuz? Çölyak hastalarının sadece %1’i yedikten sonra şikayet belirtiyor. Yada yulaf intoleransı olanların şikayet belirtisi oluyor. Değirmende çekilirken diğer buğdaylar ile aynı yerde çekildiği zaman çapraz bulaşma olduğun için glutenli hale geliyor. En ideali taş değirmende çekilendir. Ve bu şekilde tazeliğini 3 ay korumaktadır. Eğer tazeliğini daha uzun süre korumasını istiyorsanız buzdolabında saklamanız tavsiye ediliyor.


Yulaf (Avena), bol nişastalı taneleri (tohumları) için yetiştirilen bir tarım bitkisi. Daha çok hayvan yemi olarak kullanılan bu tahıldan son yıllarda insanların beslenmesinde de yararlanıyor. 

Yulafın beyaz, siyah, sarı, kırmızı ya da boz tohumlu, kısa ya da uzun saplı pek çok çeşidi vardır. Tarım uzmanlarının uzun yıllardır sürdürdükleri çalışmalarla değişik iklim ve toprak koşullarına uygun yulaf çeşitleri geliştirilmiştir. 

Yulaf bol miktarda nişasta ile protein, vitamin ve mineral içermektedir. Demir, selenyum, bakır, potasyum, folat, magnezyum, fosfor, kalsiyum, omega 3 ve omega 6 yağ asitleri, E ve B vitaminleri ve tabii ki lif açısından çok zengindir. Yulaf unundan hazırlanan hamur gluten içermediği için buğday unu gibi kabarmadığından ekmek yapımında kullanılmazdı. Ancak son yıllarda gluten alerjisi olanlar ekmek yapımında da Yulaf unu kullanmakta. Yulaf unundan daha çok lapa ya da gözleme gibi yiyecekler yapılır; taneleri ise özellikle kahvaltı için hazırlanan, besleyici değeri yüksek tahıl karışımlarına katılır. Yulaf eskiden buğdayın pahalı olduğu dönemlerde onun yerini almıştır. Bugün de kuzey ülkelerinde yulafın gıda ürünleri arasında küçümsenmeyecek bir yeri vardır. 

Peki Her Gün Yulaf Tüketirsek Vücudumuz da Ne Değişir?


1. Cildiniz çok daha sağlıklı olur, ışıldar ve nemini korur; egzama veya tahriş gibi enflamatuar cilt rahatsızlıklarının tedavisi için idealdir ve ayrıca sağlıklı bir cildi destekler. 

2. Kaslarınıza giden protein miktarı artar; 8 Yemek Kaşığı ya da bir porsiyon yulaf ezmesi, vücudunuzun günlük protein ihtiyacının %15'ini karşılar. Bunun yanında E vitamini, antioksidanlar, kas liflerini yenileyen glutamin alımını da sağlar.

3. Yulaf antioksidan bakımından çok zengindir, bunlardan biri 'avenanthramide' maddesidir; bu madde kaşıntıya, şişiklere ve kan basıncına iyi gelir. Ayrıca kandaki şekeri düşüren beta-glukan da vardır. Tüm bu maddelerin etkisi ise C Vitamini ile daha da zenginleşir, işte bu yüzden kahvaltıda yulaf ve portakal suyu tercih etmek çok sağlıklı bir seçimdir.

4. Yulaf size enerji verir; Yulaf ezmesi karbonhidrat bakımından zengindir ve vücuda enerji sağlar. Ayrıca sizi tok da tutacaktır.

5. Kilo vermenize yardımcı olur; düzenli olarak yulaf tüketmek, metabolizmanın hızlanmasına böylece kilo vermenize destek olur. Kahvaltıda düzenli olarak yulaf tüketmek, gün içinde fazla kalori alımını da önleyecektir. Yulafın içindeki yavaş karbonhidratlar ayrıca damak tadımızı düzenler, anksiyeteyi azaltır ve kan şekerini dengeler. İçinde bulundurduğu besin değeri sayesinde metabolizma hızlanır, yağ ve zararlı madde tutumu azalır. 

6. Kolesterol seviyesini düşürür; yulafın içindeki beta-glukan lifi, vücudun kolesterol seviyesini düşürür. Linoleik asit ve çözünebilir lifler, kandaki kötü kolesterolü ve trigliserit seviyesini düşürür, damar duvarlarında kalan yağ kalıntılarını temizler.

7. Kalp ve damar hastalıkları riskinizi düşürür; yulafta bulunan sağlıklı yağlar kalp hücresi sağlığını ve dolaşım sistemini destekler. Ayrıca yine içinde bulundurduğu antioksidanlar sayesinde damar içindeki kötü birikintilerin yaptığı hasar olasılığını azaltır.

8. Düzenli yulaf tüketmek ayrıca sindirim sisteminin de dostudur; uzmanlar günlük 25 - 35 gram arasında lifli beslenmenin sindirim sistemine olan faydası konusunda hemfikirler. Yulaf ise günlük lif ihtiyacımızın hemen hemen hepsini karşılayabilecek bir besindir.

Yulaf için en popüler tarif kahvaltı için ev yapımı Granola olacaktır sanırım. Haydi buyrun tarife 😊

Ev Yapımı Granola

Malzemeler;

  • 2 su bardağı yulaf ezmesi
  • 1 çay bardağı ceviz içi
  • 3 yemek kaşığı çiğ kaju 
  • 1 çay bardağı çiğ badem
  • 1 çay bardağı çiğ fındık
  • 5 yemek kaşığı vişne kurusu
  • 1 çay bardağı kuru üzüm (çekirdeksiz)
  • 5 yemek kaşığı dut kurusu
  • 5 yemek kaşığı kabak çekirdeği
  • 3 yemek kaşığı bal
  • 1/2 su bardağı keçiboynuzu pekmezi

Hazırlanışı;

Ceviz içi, fındık, badem ve kajuyu rondo'da iri parçacıklar olacak kadar çekin. İri parçaladığınız kuru yemişleri bir kabın içine alın. Üzerine yulaf, bal, pekmez, ve kabak çekirdeğini ekleyerek güzelce karıştırın. Yağlı kağıt serili fırın tepsisinin üzerine ince bir tabaka halinde yayın. 180 °'de önceden ısıtılmış fırında 10 dakika kadar pişirin. 10 dakikanın sonunda çıkarıp spatula ya da tahta kaşık yardımıyla iyice karıştırın.Aynı işlemi bir kez daha tekrarlayın ve 5 dakika daha pişirin. Çıkarıp karıştırarak oda sıcaklığında dinlendirin. Dinlendikten sonra içine kuru üzüm, dut kurusu ve vişne kurusunu ilave edin. Granolanız soğudukça katılaşacaktır. Bu nedenle elinizle mutlaka parçalar haline gelecek şekilde kırın.

Bir kavanozun içinde saklayabileceğiniz, sabah kahvaltılarında afiyetle tüketebileceğiniz granolanız hazır. Afiyet olsun. 😊


Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden

2021-02-16

Tatlandırıcılar Sandığınız Kadar Masum mu ...!?

Tatlandırıcılar Sandığınız Kadar Masum mu ...!?

tatlandırıcılar




Tatlandırıcılar Sandığınız Kadar Masum mu ...!?


Diyet yapanların yaptığı en büyük yanlışı şeker yerine tatlandırıcı kullanmaktır. Sağlıklı beslenenlerin içeceklerine tatlandırıcı eklemesine kesinlikle gerek yok.

Tatlandırıcı adı üzerinde sadece tat veren demek.  

Şişmanlık probleminiz varsa ve kilo vermek istiyorsanız bu sadece tatlandırıcı ile çözülebilecek bir sorun olmadığı gibi şeker yerine çayları tatlandırmak için 1 tatlı kaşığı bal kullanmak hem doğal hem de çok kalori sağlamaz. Fazla tatlandırıcı kullanmakta kan şekeri üzerinde olumsuz etki yaratacaktır. Bu nedenle hiç kullanmak en doğrusu olacaktır. 

Tatlandırıcıların yaptığı etkileri biliyor musunuz..!?


1. Sakarin: 

Çay şekerinden 300-400 kat fazla tatlıdır. Epitel dokuda yapısal değişikliklere neden olur. Gebelikte bebeğe geçrek birikme yaptığı için kullanımı yasaktır.

2. Aspartam: 

Çay şekerinden 180 kat fazla tatlı olduğu için düşük dozda kullanımın enerji verimine katkısı yoktur. 50 mg/kg/gün güvenilir aspartam kullanma dozajıdır.

3. Sorbitol: 

Şeker alkolü'dür. Doğal olarak sebze ve meyvelerde bulunur. Günde 30 gramdan fazla alımı hazımsızlık, gaz ve ishale neden olabilir. Şeker hastalarında kan şekerinin hızla yükselmesine neden olmaktadır.

4. Maltitol: 

Kristal yapıda bir şeker alkolüdür. Şekersiz çikolata ve çiklet yapımında diş çürüklerini önlemek için kullanılır. Katkı maddesi olarak E 965(maltitol) veya E 965 (maltitol şurubu) isimleriyle bilinir ve sükroz ile aynı hacme sahip olduğu için kesin olarak hacim veya yük tatlandırıcı olarak bilinir. Dikkat edin! Maltitol müshil bir etkisi vardır, bu yüzden Norveç ve Avustralya'da bu gıda takviyesi içeren ürünlerin ambalajında ​​bir uyarı notu vardır.  

5. Erititol: 

Düşük kalorili tatlandırıcıdır. Kolay emilir ve metabolize olmadan idrarla atılır. Sağlık üzerinde sorun yaratmaz.

6. Laktitol: 

Bir başka şeker alkolüdür. Besin endüstrisinde ciklet yapımında kullanılır.

7. Asesulfam Potasyum: 

Şekerden 130-200 kat daha fazla tatlıdır. Kansirojenik veya mutajenik etkileri olduğu ortaya çıkmıştır.

8. Siklamat: 

Şekerden 30 kat tatlıdır. Aşırı doz kullanımı dışkı yumuşaması veya ishale neden olmaktadır. Erkek farelerde yapılan çalışmalarda testislerde atrofiye neden olduğu bildirilmiştir. Yine başka çalışmada mesane tümörleri geliştiği tespit edilmiştir. 

9. Diyabetli Maltitol: 

Bu tatlandırıcı, mısır veya şekerde bulunan bir madde olan nişastadan yapılır. Sükroz tatlılığını anımsatan% 90'lık tatlı bir tadı vardır. 

10. Stevya: 

Sonuçta tüm diğer tatlandırıcılar gibi beynin tokluk merkezini baskılar; leptin ve insülin direncine neden olarak, obezite ve metabolik hastalıklara zemin hazırlar. Normal glikoz ve fruktozdan bin kat daha tatlı bileşikler içeren stevya doğal bir tatlandırıcı olmasına rağmen tüketilmemelidir. 

Doğal olduğunu düşündüğümüz doğal tatlandırıcılar işlendiği zaman içine mix ürünler ilave olduğu için doğallığı bozulmaktadır. Her zaman yapay tatlandırılardan uzak durup doğal olanları tüketmek sağlığımız açısından en doğrusu olacaktır.


Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden 

2021-02-03

Ne Tükettiğinizi Biliyor musunuz?

Ne Tükettiğinizi Biliyor musunuz?



market alışverişi

Ne Tükettiğinizi Biliyor musunuz?


Ve işte o önemli soru ile karşınızdayım. Günlük yaşantımızda tükettiğimiz şeylerin doğru olduğunu düşünsekte, doğru bildiğimiz yanlışlar olduğunu söylesem size ne düşünürsünüz..!? Bu makalemde sizlere işlenmiş gıdaların ne olduğundan bahsetmek istiyorum. Bazen doğal olduğunu düşünerek tükettiğimiz ürünler ne yazık doğal değiller. 

Peki bunu nasıl ayırt edeceğiz size bundan bahsedeyim.

İşlenmiş Gıda Ne Demek?

Uluslararası Gıda Bilgi Konseyi işlenmiş gıdayı, orijinal biçiminden değiştirilmiş bir besin olarak tanımlıyor. Isıtma, pastörizasyon, konserve ve kurutma işlemlerinin tümü bu tanıma tabi kabul edilir. Bazı tanımlar soğutmayı bile içerir. Dolayısıyla, doğrudan bir ağaçtan elma koparmazsak veya doğrudan bir inekten süt içmezsek, yediğimiz yiyeceklerin büyük çoğunluğu teknik olarak işlenmiş oluyor. Yapılan araştırmalar, özellikle obezite ve kanser riski de dahil olmak üzere sağlık sorunlarına neden olarak ultra işlenmiş gıdaları ortaya koyuyor.

Hazır kekler ve ekmekler, paketlenmiş tüm atıştırmalıklar, çikolata, cipsler ve gazlı içecekler aşırı işlenmiş yiyecekler olarak sınıflandırılıyor. Hazır köfteler, hazır tavuk ve balık köfteleri, hazır çorbalar, donmuş yiyecekler de aşırı işlenmiş gıdalar arasında yer alıyor. “Beş veya daha fazla bileşen içeren endüstriyel formülasyonlar” olarak tanımlanan ürünler ultra işlenmiş gıdalar olarak kabul ediliyor. 

İşlenmiş gıdaları akılda canlandırmanın en iyi yolu onları az işlenmiş ve ileri işlenmişe kadar bir ölçek üzerinde düşünmektir. Zira, yiyeceğin nasıl hazırlandığı sağlık üzerindeki faydaları bakımından büyük bir fark yaratabilir. Son çalışmalar, çok fazla ileri işlenmiş veya ‘ultra işlenmiş’ gıda tüketmenin kalp hastalıkları ile bağlantılı olduğunu ve günde dört veya daha fazla porsiyon yemenin herhangi bir nedene bağlı ölüm riskini %63 oranında artırabileceğini ortaya koymuştur. 

Bazı işlenmiş gıdalar, tadının yoğunlaşması için tuz veya şeker ilavesi ya da raf ömrünü uzatmak için kimyasal madde ilavesi gibi ekstra malzemelerin eklenmesi dolayısıyla daha sağlıksız sayılırlar.

Orta işlenmiş gıdalara genellikle tuz, şeker, baharat ve yağ gibi çeşitli malzemeler eklenmiştir. 

Tipik gıda işleme üç aşamada gerçekleşir. Bu üç aşamayı anlamak çok önemlidir, çünkü bir yemeğin ne kadar işlenmiş olduğunu ve standartlarınızın ne olduğunu bağımsız olarak belirlemenize yardımcı olabilir.

Birincil Aşama: 

“İşleme” nin ilk aşaması, gıdanın yenilebilir olduğundan emin olmayı içerir. Tahıl hasat etmek, kabuklu yemişler ve kesim tavukları birincil işleme olarak kabul edilir. Sadece bu işleme aşamasından geçen gıdalar hala “işlenmemiş” gıdalar olarak kabul edilir. 

İkincil aşama: 

İkincil adımlar daha karmaşık, bitmiş, “işlenmiş” bir ürün haline getirir. Buna pişirme, dondurma, pastörizasyon ve konserve de dahildir. 

Üçüncü Aşama:

Ultra işlenmiş yiyecekler, üreticilerin gıdalara tat vermesi, şeker, yağ ve kimyasal koruyucu madde enjekte etmesi durumudur.

İşlenmiş gıdalar içinde en çok merak edilenlerden biri makarnadır. Makarna, ev tipinden ultra işlenmişe kadar farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Son yıllarda giderek popülerleşen, kendine has paketlerde satılan ve üzerine sıcak suyu dökerek hızlıca tüketilebilen hazır makarnalar, ultra işlenmiştir. Tam buğday veya durum buğdayından yapılan klasik makarnalar ise - içine yağ ve şeker katılmaması şartı ile - minimal / az işlenmiş gruba dahildir. Büyüklerimizden öğrendiğimiz ev yapımı tam buğdaydan yapılmış erişteler, ev versiyonu dediğimiz grupta yer alır. 

Bununla birlikte, market raflarında, ev yapımına yakın makarnaların sayısı da giderek artmaktadır. Üreticilerin, içeriklerini ne kadar doğru yansıttığı düşünebilirsiniz, ancak belli kalite standartlarına sahip ürünlerin, içeriklerini daha doğru yansıttığını düşünebiliriz. İşlenme derecesini, ürünün etiketini okuyarak anlayabilirsiniz; aşırı işlenmiş ürünlerin daha kalabalık bir "içindekiler" listesi vardır. Yağ, şeker ilavesi varsa, o makarna, ultra işlenmiş hale gelmiş demektir. 

Etikette bulunan uzun bir bileşen listesi, ultra işlenmiş bir yiyeceği tanımanızın en kolay yoludur. Bunun Amerikan diyetinde ne kadar yaygın olduğunu inceleyen 2016 araştırması, onlara "tuz, şeker, yağlar ve yağların yanı sıra, mutfak hazırlıklarında kullanılmayan maddeleri içeren" formülasyonlar adını vermektedir. 

Diğer bir yanlış düşünce, diyet ürünlerin hepsinin sağlıklı olduğunun düşünülmesi. Mesela yapay tatlandırıcılar en büyük yapılan yanlıştır. Örneğin doğal tatlandırıcı olduğunu düşündüğünüz bir madde ürün içine girdiğinde işlem görmekte ve içine diğer tatlandırıcılar ilave edilmektedir. Buda onun doğal üründen çıkarak yapay ürün haline yani işlenmiş ürün haline dönüştürmektedir. 

Sonuç olarak evde yemek yapmak, tükettiğiniz ultra işlenmiş miktarını azaltmak için önemli gelişmedir. Evde yapabileceğimiz ürünleri dışarıdan hazır almamayı tercih ederek sağlığımızı korumalıyız.

Alışverişe tok karnına çıkmak midenizle değil aklınızla düşünmenizi ve doğru seçimler yapmanızı sağlar. Bu yüzden, bir dahaki sefere markete gitmeden önce bir alışveriş listesi hazırlamak ve gıdaların etiketini okuyarak almak size doğru karar vermekte yardımcı olabilir. 

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden

2021-01-30

Doğanın da Hisleri Olduğunu Biliyor muydunuz?

Doğanın da Hisleri Olduğunu Biliyor muydunuz?



doğa çevre


Doğanın da Hisleri Olduğunu Biliyor muydunuz?


Okuduğum çok güzel bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Umarım siz de beğenirsiniz...

1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Clee Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi. Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.

Bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi. Sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. Bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. İnanamadı Backster. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, “Bitki düşüncelerimi mi okudu?”.

İnsanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık. Deneyler deneyleri kovaladı. Bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. Kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler. Hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. Hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.

Bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. Hiç birinden tepki gelmiyordu. Sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. Taaa ki o bayan havaalanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar. Bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı Backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını.

Bir deney tasarladı. 6 yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı. Ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı (galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor Backster). Bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. Ve Amerika’da bazı adlî vakalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı.

Bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilimadamları konu üzerinde çalışmalara başladılar. Sonuçlar akıl almaz. 
Koparılmış bir yaprak, kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor. 
İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. Aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor.
Kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor.
Yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor.

Bitkiler, bütün canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. Her biri doğanın bir parçası. Belki bir gün onları daha iyi anlama imkânımız olursa bize tarihin bütün yaşanmışlıklarını bile anlatabilirler. Avatar filminin esin kaynağı da bu çalışmalar ve elde edilen sonuçları.
Bilelim ki dünyanın herhangi bir yerinde bir bitkiye kötü davranılırsa, bütün bitkiler bunu hissediyor. 
Hani “Kirazlı Kaz Dağı değil” diyorlar ya, emin olun Kirazlı’da kesilen bir ağacın acısını sadece Kaz Dağlarında değil, Munzur’daki, Kuzey Ormanlarında ki, Salda’da ki, Toroslardaki ağaçlar da hissediyor. Bir gün biz de hissedeceğiz...

Kaynak: Bitkilerin Gizli Yaşamı, Peter Tompkins/Christopher Bird, 1973, Sungur Yayınları, Çev: Sulhi Dölek. Derleyen: 
Osman Kutlu ...
(Alıntıdır) 

Eminim ki bir çoğumuz evimizdeki çiçeklerimizle, bahçemizde çiçek ve ağaçlarımızla konuşuyoruzdur. Belki kırmızı bunu yaparken bilinçli, belki de yalnızlığımızı paylaşmak için. Ama burada ki en temel noktamız sevgi.
Doğayı sevin, sevin ki onlarda size sevgisini göstersin. Onlar yok olursa hayat damarlarımız da yok olmuş demektir.

Hoşça, Dosta ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden 

2021-01-23

Uzak Durmamız Gereken 11 Gıda Katkı Maddesi!!!

Uzak Durmamız Gereken 11 Gıda Katkı Maddesi!!!





gıda katkı maddeleri


Bir Çoğumuz aldığımız ürünlerin üzerindeki etiketleri ne yazık ki okumuyor. Peki bu etiketler bize ne anlatıyor. Paketli gıdalar da o kadar çok katkı maddesi var ki bunların hiç birini bilmeden tüketiyoruz.

Gıdaların üzerinde “Hiçbir koruyucu madde içermez” yazısı “Hiçbir katkı maddesi yoktur” 
anlamına gelmiyor ne yazık ki Örneğin: “Hiçbir koruyucu madde içermez” diye etiketlenen hazır 
çorbalarda MSG (Mono Sodyum Glutamat) adlı lezzet arttırıcı katkı maddesi bulunuyor. Halk arasında MSG Çin tuzu olarak biliniyor.

Bu katkı maddelerinin bir çoğu Gıda ambalajları üzerinde kodlar ile simgelendiriliyor. Kesinlikle bunların hepsi sağlık açısından zararlı hatta bazıları çok daha zararlı.

Bunların içinde kesinlikle dikkat etmemiz gereken 10 katı maddesi nedir? Size onlardan bahsedeyim.

1.Monosodyum Glutamat (MSG) ya da: E621

MSG lezzet arttırıcı bir eksitoksindir. Eksitoksin, hücreleri aşırı uyarır. Bu da hücrelerin 
zarar görmesine ve ölmesine neden olur.

Yol açtığı hastalıkları şöyle sıralayabiliriz: merkezi sinir sistemi tahribatı ve buna bağlı  olarak Alzheimer, Parkinson, Huntington hastalıkları, sara (epilepsi), retinal dejenerasyon (göz retina tabakası hasarı), yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite, büyüme hormonu baskılanması, pankreas hasarı, ensülinde artış ve buna bağlı olarak diyabet; ayrıca böbrek ve karaciğerde hasar yaratır. Baş ağrısı, bulantı, ishal, terleme, göğüste sıkışma, boyun arkasında yanma gibi belirtiler ortaya çıkabilir.

Piyasada tüm cipslerde MSG var; hatta güvenli ve doğal olduğunu iddia edenlerde bile. Uzakdoğu yemeklerinde (Çin ve Japon mutfağı) çoğu soya sosunda, hazır çorbalarda, hazır soslarda, hazır gıdaların hemen hepsinde, gofretlerde, bazı katı yağlarda yaygın olarak kullanılıyor.

Etiketlerde glutamin, glutamat, MSG ve monosodyum glutamat olarak yer alan bu zehir, tatlı-tuzlu her türlü yiyeceğin lezzetini arttırdığı için gıda üreticileri tarafından bolca kullanılıyor. Tehlikeleri halk tarafından bilinmeye başladığından beri bazı üreticiler etikette E621 yazarak gerçeği saklama yoluna gidiyor.

2. Yüksek Fruktoz Mısır Şurubu: F85

Kötü kolesterol seviyenizi (LDL) hızla yükseltir ve diyabet hastalığının oluşmasında rol oynar. Kansızlık, kalp büyümesi ve obeziteye de neden olur. Hipertansiyon, kanda ürik asit seviyesinde artış, böbrek taşı, gut ve kanser gibi bir çok hastalığa sebep olmaktadır.  
Ketçap, krema, kola, gazoz, şekerleme, hazır çorba, çikolata, gofret, puding, hazır kek gibi özellikle çocukların sıkça tükettikleri gıda değeri olmayan besinlerde bolca kullanılır.
 

3. Glikoz Şurubu: G37

Glikoz şurubu ise mısır nişastasından elde edilmektedir. Glikoz şekerinin, dekstroz, maltoz, maltotrioz ve yüksek şekerlerin belirli oranlarda karıştırılmış halidir.1 gramı yaklaşık 4 kkal’dir ve boş enerji kaynağıdır. Mısır nişastasından elde edildiği için mısır şurubu veya nişasta bazlı şeker (NBŞ) olarak da adlandırılır.

Glikoz şurubu gıdalarda, tatlandırma, yumuşatma, hacim kazandırma, kristalleşmeyi önleme, nem tutma gibi özellikleri için kullanılmaktadır.   

Glikoz şurubu, Kolalı-gazlı içecekler, Hazır sebze suları, Şekerlemeler, Çikolata, gofretler ve barlar, Dondurma çeşitleri, Kek, kurabiye, bisküvi gibi hamur işleri, reçel, marmelat, krem çikolata ve ezmeler, Bebek mamaları, Sütlü tatlılar, şerbetli tatlılar, Mayonez ve salata sosları, Salamuralar, işlenmiş hazır gıdalar.

Glikoz şurubu kullanılarak üretilmiş hazır gıdaları tükettiğimizde, ilk önce vücudumuzun şeker dengesi bozulur. Devamında hormon dengesi zarar görür ve ileriye doğru kansere yol açabilmektedir. Araştırmalara göre, glikoz şurubu kanserli hücreleri beslemektedir. 

Astıma, multi sikleroza sebep olur. Karaciğeri büyüten etkisi tespit edilmiştir. İnsülin dengesini alt üst ederek çok fazla yağ depolanmasının ve aşırı kilo alımının sorumlusudur. Böbreklere de olumsuz etkileri saptanmıştır. Taş oluşmasına sebep olmakla kalmayıp, patolojik değişikliklerin meydana gelmesine etkendir. Böbrek yetmezliğinden sorumlu tutulmaktadır. Alzheimer hastalığı riskini artırır. Östrojen ve testosteron gibi hormonların salgılanma miktarını artırabileceği savunulmaktadır. Bakır ve krom eksikliği başta olmak üzere vücudun mineral dengesini bozabilir. Karaciğer ile yağ sentezine katılarak, kalp-damar hastalıklarının oluşmasına katkı sağlar. 

Glikoz şurubu ambalajlı ürünlerin etiketinde, içindekiler kısmında aşağıdaki isimlerle karşımıza çıkabilir.
G37 – Glikoz Şurubu (DE-37)
G40 – Glikoz Şurubu (DE-40)
G58 – Glikoz Şurubu (DE-60)
G95 – Glikoz Şurubu (DE min 97)
M50 – Yüksek Maltoz Şurubu
M38 – Maltoz Şurubu
Yüksek Fruktozlu Glikoz Şurubu (HFCS) 

4. Aspartam (Nutrasweet ve Equal olarak da biliniyor): E951

Suni tatlandırıcılar gıda değil kimyasaldır. Aspartam başlangıçta böcek öldürücü olarak imal edilmişti.
Tüm diğer gıda ve gıda katkı maddelerinin toplamından daha fazla yan etkisi vardır.
Baş ağrısı, baş dönmesi, unutkanlık, eklem ağrısı, bulantı, uyuşukluk, kas spazmları, şişmanlık, depresyon, korku atakları, huzursuzluk, konvülsiyon, uykusuzluk, görme kaybı, işitme kaybı, kulak çınlaması, yorgunluk, tat kaybı, Parkinson, çarpıntı, nefes darlığı, cilt döküntüleri, MS (Multipıl Sıkleroz) gibi hastalıkların yanı sıra beynin işleyiş sürecini yavaşlatır, kanseri tetikler.

Özellikle zayıflamak için suni tatlandırıcı kullananların bilmesi gereken önemli bir etki de metabolizmayı yavaşlatarak aslında daha fazla yağ biriktirmeye neden olması. On binden fazla gıda maddesinde ve ilaçlar da kullanılıyor.

5. Trans Yağ: 

Trans yağlar ya da trans yağ asitleri, doymamış yağ grubunda yer alır. Trans yağlar hayvan vücudunda doğal olarak üretilebileceği gibi endüstriyel yollarla da üretilebilir. Doğal yolla üretilen trans yağlar, bazı hayvanların sindirim sistemindeki bakterilerce sentezlenir ve bu hayvanlardan yapılan hayvansal gıdalarda az miktarda trans yağ bulunabilir. Süt ürünlerde bulunan toplam yağın yaklaşık %2-8'ini trans yağlar oluştururken et çeşitlerinde bu oran %3-9 arasındadır. Doğal yollarla üretilen ve hayvansal gıdalardan alınan trans yağ az miktardadır ve sağlık açısından ciddi bir risk oluşturmaz. Yapay yolla üretilen trans yağlar, sıvı haldeki bitkisel yağların hidrojenle doyurularak daha katı hale gelmesiyle elde edilir.  

Trans yağ, kötü kolesterol (LDL) seviyesini yükseltir. Kalp krizi, kalp rahatsızlığı ve inme 
riskini ciddi ölçüde arttırır.

Trans yağlar bağışıklık sistemini zayıflatır, ensülin direncini arttırır, Tip 2 diyabet gelişimi için risk oluşturan bir durumdur. karaciğeri ve üreme 
sistemini etkiler. Gebelerde düşüğe, doğum ağırlığına neden olur ve anne sütünün kalitesini 
bozar. Hücre zarına da zarar verir.

Trans yağlar sürülebilir kahvaltılık yağlarda, margarinlerde, katı ve kızartma yağlarında, hazır hayvansal gıdalarda, bunlara bağlı olarak, kızartılmış gıdalarda, fırıncılık ve pastacılık ürünlerinde, tart, pasta, ekmek, bisküvi, pizza hamuru, kek, çikolata, gofret, cips, salata sosları, hamur işi, kraker, hazır köfte, tatlılar, dondurma, Patates kızartması, çıtır tavuk gibi fast foodlar, katı yağlar ve birçok fırınlanmış yiyecekte bulunur. Ayrıca bir çok restorant daha ucuz olduğu için bu yağı kullanmakta. 

Gıda etiketlerinde “hidrojenize yağ” içerdiği belirtiliyorsa bunun anlamı trans yağ 
içerdiğidir.
 

6. Sodyum Sülfit: E250

Etiketlerde E250 koduyla yer alan raf ömrü uzatıcı koruyucu madde işlenmiş et ürünlerinin (şarküteri) vazgeçilmezi olarak bilinir. Özellikle çocukların bolca tükettiği tost, pizza gibi ürünlerde kullanılan sosis, salam, sucuk, pastırma gibi işlenmiş etlerde bulunur. Hazır baharat ve köfte karışımlarında da bulunur.

Sülfit duyarlılığı olanlarda baş ağrısı, nefes problemleri, kaşıntı yaratır. Nadir durumlarda da olsa ölüme bile neden olabiliyor. Pankreas kanserini yüzde 67, lösemi riskini yüzde 700 oranında arttırıyor. Başta kolon kanseri olmak üzere her çeşit kanseri tetikliyor. Çocuklarda beyin tümörü oluşturuyor.
Sodyum nitrit; özellikle cenin, bebek ve çocuklar için tehlikelidir.

Sodyum Sülfit ambalajlı ürünlerin etiketinde, içindekiler kısmında aşağıdaki isimlerle karşımıza çıkabilir: E220, E222, E223, E224, E225 ile E249, E251, E252 

7. Sodyum Nitrat/ Sodyum Nitrit: E250 / E251

Bu raf ömrü uzatıcı koruyucu madde işlenmiş gıdaların bir başka vazgeçilmezi. Değişik kanser türleriyle bağlantısı var. Kullanım alanları ve zararları sodyum sülfit ile benzerlik taşıyor. Nitrat ve nitrit ürünün çeşidine göre farklı baharatların eklenmesi ürünün renk, doku, tat, aroma ve lezzet gibi özelliklerinin iyileştirilmesi ve dayanıklılığının arttırılması, ayrıca etlerde kötü koku oluşmasını engellemek amacıyla kullanılmaktadır. Temel bir katkı maddesi olan nitrit, et ürünlerinde karakteristik kürlenmiş et renginin, lezzet ve doku özelliklerinin geliştirilmesi ve özellikle Clostridium botulinum başta olmak üzere hastalık yapıcı (patojen) mikroorganizmaların öldürülmesi ve oksijen ile oluşan acılaşmanın engellenmesi için uzun yıllardır kullanılmaktadır. Ete katılan katkı maddeleri insan sağlığı açısından gıdalara izin verildiği miktarda ilave edilmelidir. İşlenmiş et ürünlerinde bulunan nitrat ve nitrit gibi katkı maddeleri özellikle izin verilen dozun üzerinde kullanıldığında ve dolayısıyla bu dozda tüketildiğinde; kansere, hafıza kaybına ve beyinlerinde hasara neden olabilirler. 

Tüketiciler, öğünlerden önce C ve E vitaminleri gibi koruyucu antioksidan kullanarak sodyum nitritin kanser oluşturma etkisini azaltmaya yardımcı olabilirler. Ancak, bilinen bir gerçektir ki vitaminler %100 koruyucu olamazlar. Bunun yanında çaresiz ve bilgisiz durumda olan tüketiciyi böyle bir riskle karşıkarşıya getirmeye kimsenin hakkı olmamalıdır .

8. Sülfür Dioksit: SO2

Sülfür içeren katkı maddelerinin Amerika’da çiğ sebze ve meyvelerde kullanılması yasak. Yani bunun zehir olduğu gerçeğini daha fazla görmezden gelemeyince çiğ gıdadan çıkarmışlar.

Yan etkilerinin içinde bronş problemleri, düşük kan basıncı ve anaflaktik şok var. Sülfitler göğüste sıkışma, kurdeşen, karında kramp, ishal, kan basıncı düşmesi, başta yanma hissi, halsizlik, nabız hızlanması gibi bulgulara neden olur. Ayrıca sülfitler, bunlara duyarlı astımlılarda astım atağını tetikleyebiliyor. Gıda koruyucusu olarak ve fermente içeceklerde kullanılır. Fırınlanmış ürünler, çaylar, çeşniler, deniz ürünleri, reçeller, jöleler, kurutulmuş meyveler, meyve suları, konserve ve suyu alınmış sebzeler, dondurulmuş patates ve çorba karışımlarında ve içeceklerde bulunur. Birçok restoranın salata barında yüksek düzeyde sülfit mevcuttur.

9. Potasyum Bromat: E924

Bu katkı maddesi, ekmek yapımında ve unlu mamullerde hacmi arttırmak ve ekmeğin rengini beyazlatmak için kullanılıyor. Hayvanlarda kansere neden olduğu biliniyor, ayrıca az miktarlar da bile insanlarda tehlikeli olabileceği saptanmıştır. ABD ve Japonya dışında bütün dünyada kullanımı yasaklanmış bir maddedir. Türk Gıda Kodeksi’nde yasaklı olan kanserojen “benzoil peroksit” ve “potasyum bromat” maddeleri unlu mamullerde kaçak olarak ne yazık ki kullanılmaya devam ediyor.

Bazı un üreticiler, irmik altı diye adlandırılan kalitesiz unlara kanserojen etkisi yüzünden katılması yasak olan benzol peroksit ve potasyum bromat gibi bazı katkı maddelerini ekleyerek, rengini beyazlatıyor ve ekmeklik unmuş gibi fırınlara pazarlıyor. 

Bu kimyasalın aldığınız ekmek de olup olmadığını anlamak için ekmeğe çakmak tutulduğunda ekmeğin benzin dökülmüş gibi alev almasına yol açıyorsa, mutlaka kullanılmış demektir. Bu nedenle Beyaz ekmekten uzak kalmamızda yarar var. 

10. BHA ve BHT:

Bütilat Hidroksi Anizol (BHA) ve Bütilat Hidroksi Toluen (BHT) adlı koruyucu maddeler , beyninizin sinir ağını etkiliyor, davranış değişikliklerini ve kanseri tetikliyor.

Katı ve sıvı yağların bozulmasını, küflenmesini önlemek için kullanılıyor. Tahıl ve tahıl ürünlerinde, sakızlarda, bitkisel yağlarda, patates cipslerinde, tazeliğini muhafaza etmek için bazı paketlenmiş gıda maddelerinde kullanılmaktadır.
 

11. Gıda Boyaları:

Yaygın olarak gıdalarda gıda boyası kullanılmakta. Yapay gıda boyaları çocuklarda davranış bozukluklarına ve önemli ölçüde IQ seviyesinin düşmesine yol açıyor. Hazır gıdalarda bol bol kullanılıyor. Sayıları o kadar çok ki 
her birinin zararlarını burada yazmak inanın çok zor sanırım sayfalarca sürer. Sakarya Üniversitesi'nin yaptığı araştırmada gıda boyasının fazla doz alımında DNA hasarına neden olduğu saptandı.

Size midenizi bulandıracak bir örnek verecek olursam. Carmine (E120) adında bir gıda boyası var. 
Özellikle salam sucuk ve sosislerin canlı, kırmızı rengini vermekte kullanılıyor. Ev yapımı  sucukların kahverengi olmasına karşın hazır sucukların o iştah açıcı görüntüsünü sağlıyor. Bu boya, bir çeşit bitten elde ediliyor. Şeker ve çikolata üretiminde tekstil boyaları kullanan firmalar bile var.

Tükettiğiniz gıdaların ambalaj etiketlerinde:
  • Sunset yellow (E110)
  • Tartrazin ( E102)
  • Karmoisine (E122)
  • Panceau (E124)
  • Quinoline (E104)
  • Allura red (E129)
  • Sodyum Benzoat (E211)
gibi katkı maddeleri içerdiğini görüyorsanız dikkatli olun derim.

Meyve ezmelerinde, gazlı içeceklerde, hazır pudinglerde, toz kremalarda, çorbalarda, soslarda, dondurmada, tatlılarda, sakızda, jellerde, marmelatlarda, meyveli yoğurtlarda, reçellerde, ketçap, mayonez ve hardalda bu tür boyalar bulunuyor.

Bundan sonrasında etiketleri daha iyi okuyup bu ürünlerden umarım uzak durursunuz. 

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden 

2021-01-16

Besin Mayası Nedir?

Besin Mayası Nedir?







Besin Mayası Nedir?


Vegan diyetlerinin vazgeçilmezi olan besin mayası son dönemlerde oldukça popüler bir besin haline geldi.
Mutlaka siz de besin mayasına aşinasınızdır ama ben size biraz daha detaylı bilgi aktarmak istiyorum.
Besin mayası veya diğer adı ile beslenme mayası, ‘Saccharomyces cerevisiae’ olarak bilinen maya türünün inaktif halidir.


Eski çağlardan beri ekmek yapımında da kullanılan en önemli maya türüdür.
Yetişmek için vitaminler, karbon, fosfat, biotin ve çeşitli minerallere ihtiyaç duymaktadır.
O yüzden vitamin ve mineral bakımından zengin şeker kaynakları üzerinden (pekmez)
yetiştirilir.
Mayanın çoğalmasını sağlamak için alkolik üretim yerine oksijen sağlanarak aerobik
(oksijenli solunum) koşulları oluşturulur.
Çapraz bulaşmayı engellemek ve kaliteli bir ürün elde edebilmek için üretim tamamen
kontrollü bir ortamda gerçekleşir.

Büyüme süresinin sonunda, inaktif hale getirilmek için pastörize işlemden geçer ve kurutulur.
Isı ile etkisiz hale getirilen maya artık yüksek miktarda
B kompleks vitaminleri, mineraller ve gerekli elementleri içeren bir besine dönüşmüştür.
Maya aktif halde olmadığı için insan tüketimine uygundur.


Besin mayasının tadı tuzludur ve peynire benzer.
Tadı net bir şekilde tanımlanamayan ve ‘umami’ olarak isimlendirilen grupta bulunmaktadır.
Toz halinde ve granül halinde satılmaktadır.
Besin mayası zengin vitamin, mineral, aminoasit ve antioksidan kaynağıdır.
Her çeşit beslenme tarzına sahip insanlar tarafından tercih edilebilir ve kullanılabilir.
Özellikle B vitamini ve ‘esansiyel aminoasit’ denilen dışarıdan almak zorunda
olduğumuz aminoasitleri içermektedir.


Besin mayası B vitaminlerinden (B1, B2, B3, B5, B6, B12)
özellikle B6 ve B12’den zengindir.
Bu vitaminlerden B12 vitamini yalnızca hayvansal kaynaklarda bulunur.
Bu vitaminlerin eksikliği sonucunda kan hücrelerinin oluşumunda azalma
ve sinir sistemi rahatsızlıkları gibi ciddi sağlık sorunları görülebilir.


Besin mayası antioksidan özelliğe sahiptir. İçeriğindeki güçlü antioksidanlar sayesinde
ağır metallerin ve serbest radikallerin sebep olduğu hasarlara karşı vücudu koruyor
ve toksinlerden uzaklaştırıyor.
Ayrıca besin mayası içeriğinde bir tür karbonhidrat olan beta glukan bulundurur.
Beta glukan ile ilgili yapılan çalışmalarda, beta glukanın kalp sağlığını koruma,
kan şekerini düzenleme, kolestrol seviyelerini düşürme ve bağışıklık sisteminin
güçlenmesine katkı sağladıkları bildirilmiştir.
Yüksek oranda protein, lif, çinko, folik asit içerir. Biotin kaynağıdır.
Katkı maddesi içermez, gluten içermez, ilave şeker içermez.


Besin mayası doğrudan besin olarak veya besin içeriğini zenginleştirmek için
ek olarak da kullanılabilir. Peynirimsi bir tada sahiptir.
Bir servis miktarı 1 yemek kaşığıdır (5 gram).
Makarnalara, çorbalara, salatalara, sıcak yemeklere, patlamış mısır gibi atıştırmalıklara
ya da çeşitli tariflere eklenerek peynirimsi bir tat elde edilebilir.


Besin Değerleri;

1 yemek kaşığı (9g) besin mayası şunları içerir;

  • Kalori: 34 kcal
  • Yağ: 0 gram
  • Sodyum: 25 mg
  • Karbonhidratlar: 3 gram
  • Lif: 2 gram
  • Protein: 5g


Unutmayalım ki tam besin değerleri markalar arasında değişiklik gösterir,
bu nedenle ihtiyaçlarınızı karşılayan çeşitliliği bulmak için daima etiketleri okuyun.


ÖNEMLİ NOT: Maya, fırınlanmış ürünler ve ekmekler başta olmak üzere birçok
gıdada bulunur.

Beslenme mayası çoğu insan için güvenli olmakla birlikte, mayaya alerjisi olanların
tüketmemeleri gerekir. Mutlaka tüketmeden önce doktorunuza danışınız...!


Besin Mayası için makarna tarifini de buraya bırakıyorum..


Porsiyon: Altı ila sekiz porsiyon arası
Pişirme süresi: 20 dakika
Hazırlık süresi: beş dakika
Malzemeler;

  • 1 su bardağı besin mayası
  • 1/3 bardak zeytinyağı
  • 1/2 su bardağı beyaz veya buğday unu
  • (Eğer glutensiz makarna yapıyorsanız karabuğday unu)
  • 1 yemek kaşığı tuz
  • 1 çorba kaşığı sarımsak tozu
  • 3 su bardağı soya sütü
  • 1 paket makarna


Yapılışı;
Kaynamış suya makarnayı ilave edin ve pişirip, süzün.
Ayrı bir sos tavasında zeytinyağı'nı ve unu hızlıca karıştırın.
Soya sütü, tuz ve sarımsak tozunu eklerken karıştırmaya devam edin.
Karışım kalınlaşana ve yuvarlanıncaya kadar pişirin. Ve karıştırmaya devam edin, ardından
besin mayasını ekleyin. Sonra ocaktan alın.Makarna üzerine "peynir" sosu dökün.
Karıştırın ve servis yapın.


Afiyet Olsun...


Sosa biraz daha lezzet katmak için, soya sosu veya hardal veya karabiber ekleyebilirsiniz.
Daha kalın bir sos için daha fazla un, daha ince bir sos için daha fazla su ekleyin.
Bu sosun buzdolabı ömrü ne yazık ki yok, bu yüzden aynı gün kullanmanız önerilir.


Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden

2021-01-13

Ağız Kokuları İçin Gargara

Ağız Kokuları İçin Gargara


doğal gargara

Ağız Kokuları İçin Gargara


Evet arkadaşlar öğrendiğim bilgileri sizlerle paylaşmaya devam. Bazen ağızdaki kötü bakterilerden dolayı ağız kokusu sorunu yaşayabilirsiniz. Bunu önlemenin çok basit bir formülünü paylaşıyorum sizlerle ...😊 


Malzemeler;

  • 1 Bardak Su
  • 1 TK Karanfil
  • Yarım Demet Maydanoz
  • Yarım Limon
  • 2 Damla Nane Yağı

Yapılışı;

Karanfil ve suyu bir tencereye alın ve kaynatın. Kaynadıktan 5 dakika sonra ocaktan indirebilirsiniz. Karanfilli suyunuz soğuduktan sonra, bir demet maydanozu blender'a koyun ve üzerine Karanfilli suyunuzu karanfiller ile birlikte ilave edin ve hepsini blender'da çekin. Daha sonra posası'nı ayırmak için bir süzgeç kullanarak suyunu bir şişeye yada bardağa süzün. İçine sıktığınız yarım limon suyunu ilave edip karıştırın.  

Her gün gargara yapacağınız küçük bir shot bardağına iki damla nane yağını damlatıp üzerine karşımı ilave ederek 10 sn. dilinizin de altına gelecek şekilde gargara yapın. 

Önemli Not:
Bu karışımı 1 hafta boyunca buzdolabında muhafaza edebilirsiniz. Nane yağını ilave etmek sizin tercihinizdir. Ama nane yağı olduğunda daha çabuk etki ettiğini belirtmekte fayda var.

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
@muhendishanimingozunden 

2020-12-23

BAMYA ÇİÇEĞİ

BAMYA ÇİÇEĞİ


bamya çiçeği
            

BAMYA ÇİÇEĞİ

Merhaba Arkadaşlar
Yine bizim için çok faydalı olacak bir bilgi ile karşınızdayım. 

Bamya çiçeği; 

Bamya bitkisinin ucunda oluşan ve  hastalıkların giderilmesine kullanılan vitamin ve mineral açısından oldukça zengin ve mucizevi bir bitkidir. Bamya çiçeği başta Ege ve Marmara olmak üzere Tokat, Amasya, Balıkesir ve daha birçok şehrimizde yetişmektedir.  Bunların en çok bilinenleri ise sultani bamya ile akköy ve kabaklı bamyalarıdır. Bamya çiçeğinin bir çok faydası bulunmaktadır. Öyle ki bu çiçeği asıl değerli kılan şey tabi ki bu çiçeğin insan vücuduna sağladığı faydalardır.

Bamya çiçeğini birçok yerde rahatlıkla bulabilirsiniz. Bu bitkiyi kuru bir şekilde bulacaksınız. Bu şekilde çay yaparak tüketildiğinde vücuda birçok fayda sağlayarak etkilerini sizler üzerinde gösterecektir. Tıbbi olarak bile bazı doktorlar hastalarına bu çiçeği tüketmesini önermektedir. Bu nedenle birçok insan bu çiçeği bolca çay olarak tüketmektedir.

Bamya çiçeğinin faydalarından bahsedersek bu çiçek düzenli olarak her sabah çayı yapılarak içilirse birçok hastalığın tedavisi olabilir. Bamya çiçeği ister yaş olarak tüketilsin ister kuru olarak tüketilsin vücuda birçok fayda sağlayarak kişilerin sorunlarında aynı etkileri göstererek sizleri şaşırtacaktır. Bu nedenle her ne şekilde olursa olsun bu bitkiyi bolca tüketmeniz sizin yararınıza olacaktır.  Fakat söylenenlere göre bamya çiçeği, kuru olarak tüketildiğinde çok daha faydalı olduğu düşünülmektedir.  Bu yine de sizin kişisel tercihinizdir.

Bamya Çiçeğinin Faydalarından Bahsedecek Olursak;

  • Vücudumuzun kan şekerini ve yüksek tansiyonu dengelemesinde yardımcı olur.
  • İçerisinde bulundurduğu vitamin ve mineraller sayesinde vücudumuzu dışarıdan hastalıklardan korur ve güçlendirir.
  • İdrar yollarında meydana gelen iltihaba, mide ve bağırsak gazlarına karşı kullanılabilir.
  • Ayrıca iyi huylu kolesterolün yükseltilmesinde yardımcı olabilmektedir.
  • Şeker hastalığı bulunan insanlar için doğal insülin etkisi göstermektedir.
  • Kanın temizlenmesinde de yardımcı olur.
  • Kanı sulandırma özelliğine sahiptir.
  • Vücudumuzda oluşan harici ur ya da çıbanların tedavisinde iyileştirici özelliği vardır.
  • Bamya çiçeği Demir içierir bu nedenle Kan yapıcıdır.
  • Balgam söktürücüdür. Akciğerleri temizleyerek rahat nefes alış verişi sağlar. Öksürüğe iyi gelir.
  • Antioksidan özelliği ile karaciğer hastalıklarını tedavisinde kullanılır.
  • Ben yaz aylarında çıkan taze bamyanın çiçeklerini toplayarak kurutuyorum ve bir kış boyunca tüketiyorum. Allerjim den dolayı öksürük probleminde faydasını gördüğümü söyleyebilirim. Denemek de fayda var derim.

Önemli Not: Bamya alerjen bir bitki olduğu için, Kişilerin  Bamya çiçeğine alerjisi olabilme ihtimaline karşın tüketmeden önce mutlaka doktoruna başvurması gereklidir....!!

Hoşça, Dostça ve Sevgi ile Kalın
Arzu BOYACI
@muhendishanimingozunden

2020-11-15

Evde Hissetmek

Evde Hissetmek



kalem çizim ev

En son ne zaman evde hissettim hatırlamıyorum. Muhtemelen sende hatırlamıyorsun. Evde hissetmek, 3+1 bir evin balkonunda oturmak kadar basit degil ki, yargılanmadığın, kapıya ne halde gelirsen gel o anahtarın senin için döndüğü, seni sardığı, ısıttığı ve 'burada bana bir şey olmaz' dediğin bambaşka bir mekan. O ev ilanları kadar basit değil.


Biliyorum sende düşündün en son nerede evinde hissettin diye.


Ben mesela, en son Bodrum'da arkadaşımın evinde hissettim.  Küçücük 50 metre kare ev, yere kadar uzanan penceresi balkona açılan. Sanki saraydı gözümün önünde. Güzeller güzeli annesi 'Maviş' rengarenk yemekler pişirdi, rengarenk hikayeler anlattılar, en özelide ben giderken üzüldüklerini yüreklerinde hissettim, gözlerinin içinde yağmur vardı, bu sefer, kalbime damlaları yağdı. Burası evdi işte keşke hep kalabilseydim..


Keşke kalabilseydim dediğim evler oldu, kimi çok dağınıktı, kimi derli topluydu, kimi küçücüktü, kimi şehirler kadar büyüktü. Ama tek ortak noktaları; içine girdiğinde seni anlıyorlardı, gürültü dışarıda kalmıştı. Burada yalnızca sıcacık çay ve anlamayı istemek vardı.


Ne zamandır çok severek yaşadığım eve sığamıyorum artık. Konu ev degilmiş meğer bu akşam anladım. Ben 'evde' hissetmeyi özlemişim. Oturduğum ev bile yargılamış beni, koltuğunda uzanamamışım rahat, tepemde dikile dikile gitmemi bekliyormuş meğer. Yoksa bir kahve koyup, sen yeterlisin ve dışarıda çok güzel bir dünya var, tadını çıkar dese benim gidesim gelirmiymiş? Insan sevgiden kaçar mı? Olsa olsa sevgi kılığında eleştiridir o. Korkutmadir. Korkma, başarırsın derken alttan korku aşılamaktır. Mükemmelliyetçiliktir, hayal avcısıdır. 


Şimdi sende düşünüyorsun dimi? Seni çok seven insanlar, seni en çok korkutan, en çok aşağılayan, en çok yargılayanlar aslında.


Sonra 'neden eve gelmiyorsun?' derlerse sana, çünkü orası ev değil de. Orasi ev olsaydı, sen sormadan önce ben gelmek isterdim. Ben eksik değilim, gözünüzün içinde yüzüme tutulan önyargılar fazla. Bir avukat ile gelmek isterim bir gün ama olduğunuz başka bir yere. Çünkü orası 'ev değil', üzgünüm.


Ve ben evde hissetmeyi çok özledim. 


Eğer buraya kadar okuduysanız ve evinizdeyseniz veya evinizin yerini biliyorsanız, benim için ona çokça sarılın ve ne olur evinizin kıymetini bilin.


G.

2020-10-20

DRONE! Peki Nereden Başlasam? ADENE E59S Drone vs. DJI

DRONE! Peki Nereden Başlasam? ADENE E59S Drone vs. DJI




Herkese Merhaba!

Geçen seneden beri içimi bir drone sevgisi sarmıştı. Kız kısmısının ne işi varmış demedim. Pandemi döneminde bu özgür çocukları araştırmaya koyuldum!

Başlığı görünce konuyu anlayan arkadaşlar ADENE ve DJI'yı yan yana yazmama bile bozuldu farkındayım :) Fakat bilmeyen insanlar için yazıyorum, hemen yüklenmeyelim yazara :)

Drone konusunda DJI marka konumunu başarmış bir isim olsa da hiç bilmeyen biri için 10K fiyatlık bir drone'nu suya/yere/oraya buraya düşürme endişesi çok kafa kurcalayabiliyor. 

Ben öncelikle DJI Türkiye kullanıcılarının oluşturduğu facebook grubuna üye oldum. Tavsiye ederim bu konuda grup üyeleri çok yardımcı ve paylaşımlar çok bilgilendirici. Hemen aşağıya linki bırakıyorum;


Fakat hem fiyat araştırması sebebiyle hem de acemiliği atmak adına öncelikle ADENE E59S marka bir drone satın aldım. Zaten drone ile ilgili öğrendiğim ilk bilgi şu idi;

-500 gr. altı tüm drone'lar oyuncak kategorisine giriyor ve herhangi bir Sivil Havacılık kaydı gerektirmiyor.

-500 gr. üstü drone aldığınızda ise mutlaka drone'un üstünüze kaydınızı yaptırmanız gerek ve bunun içinde sivil havacılıkta amatör/hobi amaçlı drone ehliyetine sahip olmanız gerekmekte. Ben bunu online olarak aldım ve yaklaşık 1 ay sonra onaylandı. Artık drone aldığımda üstüme kayıt ettirebilirim. 


İkinci öğrendiğim bilgi de, drone uçuşu büyükşehirlerde ve insanların yoğun olarak bulunduğu hemen hemen her yerde izinsiz olarak yasak. Muhakkak uçuş öncesi İHA'nın sitesinden uçuş öncesi izin almak gerekmekte yoksa cezası yaklaşık 10K yani bir diğer drone parası. Dolayısıyla izinsiz uçmak tamamen kısmet işi eğer yakalanırsanız geçmişler olsun :)

Drone almadan önce mutlaka acemiliğimi ucuz bir drone ile atmam gerektiği ve motor becerilerimin gelişmesi gerektiği aksi takdirde iyi para verdiğim drone'u düşürmemin daha büyük bir ihtimal olduğunu söylediler. Bende anında ikna oldum :)
Adene E59S Drone

ADENE E59S drone ben aldığımda 700 TL gibi bir fiyattı. Şu an hala aynı bantta gözüküyor. 18 dk. uçuş süresi, 3 batarya, 1080p görüntü kalitesi, sabit irtifa modu ile aslında belki de beklentimi karşılayacağını düşündüm.

Drone'u alıp eve geldiğim an birkaç tane video izledim ve gayet başarılı uçuşlar gördüm, keyfim iyice yerine geldi. Hemen telefon uygulamasını indirdim ve kendimi sitenin bahçesine attım. 

Site görevlimizin geçen gün başka bir arkadaşın drone'u ağaca sapladığı bilgisini aldıktan sonra biraz daha endişeli fakat asla umutsuzluğa kapılmadan uçuşa başladım ve daha nefesimi tamamlayamadan DRONE düştü :)



Tabii ki ben konuyu hemen şahsi yeteneksizliğime ve acemiliğime bağlayarak drone'u suçlamadım. Tekrar tekrar uçuşlar denedim biraz daha ivmeyi arttırdım ama günün sonunda drone'un kapasitesi hafif rüzgarda bile yeterli olmadı ve devamlı düşerek benim motivasyonumu yerle bir etti. 

Bu arada inanılmaz kötü bir mobil aplikasyona sahip olması da babanem gibi her tuşa basarak her şeyi denemeye çalışmama sebep oldu. Drone'u yiğenlerime hediye ettim, pişman değilim :) Onların benden becerikli olduklarını görmek beni üzmeyecek, aksine gururlandıracaktır :)

Gelelim DJI konusuna, bu tecrübelerimi paylaştığım gerek DJI facebook grubundan tecrübeli pilotlar ve yakın çevrem DJI'da bulunan engel koruma özellikleri, rüzgar gücü, gimball vs. tüm özellikleri sayesinde korktuğum gibi olmayacağını ve profesyonel drone'ların kolay kolay düşmeyeceğini bana güzel dille açıkladılar.

DJI mavic air 2 drone

Yakın bir arkadaşım sayesinde geçen hafta Kilyos'ta DJI Mavic AIR 2 ile deneme uçuşuna çıktık. Drone onun drone'u olunca hemen kabul ettim. 10K'nın suya düştüğünü görecek kadar güzel bir yıl geçirmedim bu sene ki tüm olumsuz haberler kotam maalesef doldu :)

Velhasıl kelam, adeta yüzyılların pilotu gibi ilk uçuştan sonra drone'la harikalar yaratıyordum. GPS sayısına, batarya yüzdesine, rüzgar kuvvetine ve çevreye dikkat ettikten sonra gerçekten çocuk oyuncağı denilen şeyin ta kendisi olduğunu gözlerimle gördüm ve hatta ADENE için verdiğim para ve en baştan DJI almadığıma çok üzüldüm.

Şu an benim istediğim DJI Mavic AIR 2 modeli ilk baktığımdan beri 3000 TL kadar artmış bulunmakta dolar sağolsun. Bende dolar ile maaş almadığımdan ötürü konu bana kadar geldi, bu konu bana neden geldi :) Yani henüz kendime drone alamadım.

Aşağıya sıfır bilgi hatta geçmiş drone tecrübeleri kötü olan bir kullanıcı olan şahsımın çektiği ilk drone fotoğrafını bırakıyorum. 

Eğer drone alacaksanız korkmayın en iyisini alın, youtube videolarını izleyin, gaza gelmeyin, tekniğe dikkat ettikten sonra ben bile yaptım öyle düşünün :)

drone kilyos


Kırımsız uçuşlar dilerim! !


G.