Son
zamanlarda ülkemiz üzerinde karabulutlar dolaşıyor ve zor günler geçiriyoruz.
Bunun son örneği Ankara’da yaşanan patlama ama benim niyetim ülkenin şimdi ki
siyasi durumunu yazmak değil, sizi 2003 e geri götürüp başımdan geçen trajikomik
hikâyemi paylaşmak...
O
zamanlarda ki olaylar bugünkünden daha mı karmaşıktı bilmiyorum ama canı
sıkılanın bombalı araçla bir yerler patlattığı yıllardı ki; günümüze göre çok
fazla değişen bir şey yok demektir(!)
O
günlerde ki mesleki kariyeri klima sektöründe çırak olan ben, bir Perşembe
sabahı; bugünün en büyük fast food zincirlerinden birine sahip firmanın
Levent’te bulunan genel merkezine gittim. Binanın terasında bulunan günlerce
uğraşıp tamir ettiğimiz klimanın son bir işi kalmıştı, o da oldukça kalın
elektrik kablolarının üzerinde bulunan eski dekoratif bantların sökülüp
yenisiyle değiştirilmesi.
Elimde
falçata eski bantları keserken içimden de acaba bu bıçağı yanlışlıkla elektrik
kablosuna batırsam klima da ufak çaplı bir arıza olur mu diye geçiriyordum ki
banttan kayan bıçak kabloya saplandı.
Sonra
mı?
Yer
gök birbirine girdi, yoktu böyle bir ses, etrafı yerden gökyüzüne doğru sapsarı
bir duman kaplamıştı. Zaten kabloların başında çömelerek durduğumdan patlamanın
ve sallantının etkisiyle yere düşüp kafamı betona çarpmıştım. Gözümü açtığımda
binanın hemen yanında bulunan 143 metre uzunluğunda ki Tat Towers kulelerinin rüzgar balonu gibi bir
sağa bir sola sallandığını gördüm.
İçimden
bir ses hassiktirrrrrr! diye
bağırıyordu.
Allah’ım
ben ne yapmıştım? Klimada ufak çaplı bir arıza olur mu derken trafoyu patlattım
herhâlde diye düşündüm ama patlamanın şiddetine bakılacak olursa İstanbul’da ki
tüm elektrik santrallerini ortadan kaldırmış olabilirdim :)
Zar
zor kalkabildim düştüğüm yerden ve şimdi durum daha da içinden çıkılmaz bir hal
almıştı çünkü; tam karşım da ki Metrocity alışveriş merkezinin camları tuz buz
olmuş diye bakarken gözüm HSBC bankasının genel merkezine takıldı.
O
koca bina resmen harabeye dönmüş, cayır cayır yanıyordu.
İşin
aksi tarafı bulunduğum binanın en alt katında o bankanın şubesi vardı.
Hayır
yani ben bıçağı nasıl bir yere saplamıştım da taa genel merkezi patlatmıştım
amk diye düşündüm.
İçimden
bir ses en yakın ülkeye iltica etmemi söylüyordu. Hatta mümkünse Türkiye ile
suçluları iade anlaşması olmayan bir ülkeye :)
Sonra
tam beni derin düşünceler almıştı (sahte pasaport ne kadardır ki acaba gibi)
derken terasın kapısından elinde silahla binanın güvenliği girdi ve beni
görünce silahı bana doğrultup Yat! Yat! Yat! diye bağırdı. (sanki FBI dan
pezevenk)
Neyse;
Babacım dur zaten yeni kalktım yerden, kötü bir niyetim yoktu, sadece bantları
kesmek istemiştim diye anlatmaya başlıyordum ki bir büyük patlama sesi daha
geldi. Taksim’de ki İngiliz Konsolosluğu olduğunu sonradan öğrendiğim yerden
sarı dumanlar yükselmeye başladı.
Dönüp
kablo da ki bıçağa bakıp yoook canımmm dedim daha neler, hakikaten bunu da ben
yapmış olamazdım…
***
20 Kasım 2003 Levent ve Beyoğlu’nda 5 dakika
arayla düzenlenen bombalı saldırılar da; İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosu
Roger Short da dahil 30 kişi öldü 450 den fazla kişi yaralandı.
Patlamanın
Kandilli rasathanesi sismoloji laboratuvarlarında yapılan ölçümlerin de 1.4
büyüklüğün de depremler yarattığı belirlendi.
Saldırıyı
el-Kaide üstlendi.
***
Refahın ve huzurun ülkemize bir an önce
gelmesi dileğiyle…
Şenol Kaymakçı