Unutmadan Söylemeliyim

2018-06-21

SEÇİM!

SEÇİM!

nezaketi seç

Aklımız erdiğinden beri seçimler yapıyoruz şu hayatta. Çoğu zaman istemeye istemeye, sadece mecbur kaldığımız için. Aslında bıraksa yakamızı hayat, ne yardan geçebiliriz ne serden. Dondurmanın, tostun, sandviçin, kebabın karışığını seçeriz mesela. Birini tercih etmek güzel de diğerinden vazgeçmek durumu koyuyor insana. Keşke bütün seçimler sevdiğimizle sevmediğimiz arasında vereceğimiz karardan ibaret olsa. Ama olmuyor tabii. Sevdiğimiz iki şey arasında tercih yapmak zorunda kalınca başlıyor işin çilesi. De ki daha çok sevdiğini, daha az sevdiğine tercih ediyorsun. Böyleyken de ne olursa olsun arzu ettiğin bir şeyden vazgeçmiş olmuyor musun? Ya da tercih etmediğin, gün be gün daha güzel görünmüyor mu gözüne? 

Yüzlerce hatta binlerce seçim yapıyoruz şu hayatta. Ama bazı seçimler var ki sonucuna bir ömür katlanıyoruz. Hayat dediğin, tercihlerimizin önümüze sunduklarından ibaret değil mi zaten? Üniversiteye girmeden önce bölüm seçiyoruz mesela. Bu az iş midir? 17 yaşında, yaptığımız tercihle hayatımızın kalan kısmında gideceğimiz yolu çiziyoruz. Her zaman bir çıkış yolu muhakkak var ama kolay mı? Sonra iş seçiyoruz. Ömrümüzün en güzel zamanlarının büyük bölümünü geçireceğimiz işi yani. Bizim seçmemiz yetmiyor tabii. İşverenin de bizi seçmesi gerekiyor. Çoğu zaman mutsuz oluyoruz. İşinden memnun ne kadar insan var ki? Ekonomik durumu biraz toparladıktan sonra kalkıp eş seçiyoruz kendimize. O da bizi seçerse tutup evleniyoruz. Evlilik dile kolay ama bir insanın hayatında alacağı en büyük kararlardan biri. Hayatının kalanını birisiyle geçirmek için bir seçim yapmak ne kadar kolay olabilir ki? Öyle olsa bu kadar mutsuz evlilik, bu kadar boşanma olmazdı zaten.
Bazen geçeceğimiz, bazen de yıkacağımız köprüler çıkıyor karşımıza. Bazen yıkmamız gereken köprüden geçiyoruz mesela, bazense geçmemiz gereken köprüyü yıkıyoruz. Hiçbiri hayatın sonu değil evet. Hatta hayatımızın ta kendisi. Seçim kolay iş değil. Sonu muamma, geleceği sisli konular bir yana dursun, gün gibi apaçık önümüzde duran konularda bile ne hatalı seçimler yapıyoruz. Bazen kolay diye, bazen sırf bugünün işini yarına bırakmak için, bazen zoru sevdiğimizden, bazen güce taptığımızdan, bazen üzülmekten zevk aldığımızın farkında olmadan, bazen genetik mirasımızın anlamsız baskısıyla, bazen arkadaş çevremizin dayatmasıyla, bazen toplumsal normlara uymak için, bazen ahlaklı olmak için, bazen isyankar durmak için, bazen seve seve, bazen bile bile, bazen olduğumuz yerde kalmamak için, bazen bir adım bile atmamak için...

Aslında mutluluk, seçimlerimizin sonuçlarıyla yaşamayı bilmekten geçer. Yani uzun süreli bir pişmanlıktansa, başımıza gelenleri gülümseyerek kucaklamaktan bahsediyorum. Bizi, bugün olduğumuz insana dönüştüren hayattaki seçimlerimiz. Ne olursa olsun asla kaybetmeyelim umudumuzu. Çünkü hayat her zaman yeni seçim imkanları sunuyor önümüze. Geçtiğimiz yollardan tekrar da geçebiliriz, aldırmayalım. Bu kez yeni bir tat alırız belli mi olur? Daha önce dikkatimizi çekmeyen bir ağacı görürüz bu sefer belki. Ya da güneş bu kez daha çok güler yüzümüze. Bu kadar düşünecek bir şey yok sanırım. Ne seçersek seçelim çıkıyor bir yerlerden yaşamanın tadı. Ama yine de mümkünse güzelliği, doğruluğu, iyiliği, inceliği, saygıyı, sevgiyi, barışı seçelim.
Gökhan Dağıstanlı

2018-06-11

Parayla oyun olur

Parayla oyun olur


Tasarruf konusunu daha önce Mahmut’ta ayrıntısıyla incelemiştik. Evet, uzun süreli, kafa yormalı, kendini keşfetmeli bir süreç aslında; ama kısa vadede de bir şeyler yapabiliriz. Bunu yaparken de bir şeyler başarmış gibi hissedebilir, içimizdeki çocuğa ufak oyunlar oynatabilir, ne bileyim işte, eğlenirken biriktirebiliriz. Belki. Amacımız bu.
Bu işin en zevkli yöntemi, belli bir süre için kendine para biriktirme / harcamama sınırları koymak, bunu da oyun olarak yapmak. Yabancıların “challenge” dediği mereti biz oyun ilan ettik. Örneklerle açıklıyor, zihninizi bir süre kur takibinden uzaklaştırmayı umuyoruz.
Para biriktirme oyunları
Bu oyunlar günlük, haftalık veya aylık olabiliyor. Meraklısı internetlerde (özellikle pinterest) onlarca örnek bulabilir. Birkaç popüler oyun aşağıda:
  1. 52 haftada 1,378 lira: yılın ilk haftası 1 lira, ikincisi haftası 2 lira, üçüncü haftası 3 lira… şeklinde bir yıl boyunca her hafta kumbaranıza para koymak.
  2. 52 haftada 689 lira: üsttekinin benzeri; ama bu light versiyonda ayırdığınız miktarı 50 kuruş artırarak ilerliyorsunuz; 50 kuruş-1 lira-1,5 lira… şeklinde.
  3. 30 günde 465 lira: Aynı işlemi bu sefer günlük yapıyorsunuz; ayın ilk günü 1lira, ikinci günü 2 lira, üçüncü günü 3… şeklinde tatlı tatlı birikiyor. Tabii ayın başında 1 lira atıp sonunda 20*30 lira atmak zor olabilir; onun için bunu ilk gün 30, ikinci gün 29… şeklinde tersten de yapabilirsiniz.
  4. 12 ayda 1,050 lira: ilk ay 25 lira, ikinci ay 50lira, üçüncü ay 75… şeklinde hazirana kadar (150) artırıyorsunuz. Sonra temmuzdan itibaren 150-100-75… şeklinde azaltarak yılı bitiriyorsunuz. Vergi dilimleri gerçeğiyle dost bir oyun.
  5. Her gün bozukluk: Özellikle ailelere uygun, bir nevi “aç kapıyı bezirganbaşı” oyunu. Eve giren herkes en az 1 lira olmak şartıyla bir kumbaraya cebindeki bozuklukları veya en küçük kağıt parayı atıyor. Hafta sonları için cumadan 5 lira atabilirsiniz.  Net bir toplama çıkmıyor; ama maksat birbirini denetlemek. Süresi size kalmış; ama çocuklar anca 1 ay dayanır gibi geliyor bana.
Para harcamama oyunları
doğru harcama yapmak

Bu oyunlar öncesi kendinize sanal/ gerçek bir kumbara oluşturmak güzel olabilir. Tek başınıza iradenizi sınayabilir veya arkadaşlarınızla yapıp birbirinizi denetleyebilirsiniz. Ben seçenekleri listeliyorum, kendi harcama zaafınıza uygun olanı seçin. Kolaydan başlamayın, tabii ki. Mızıkçıları sevmeyiz.
  1. Kozmetik/ Giysi alışverişi: hiçbir şey almamak – makyaj pamuğu, aseton filan da dahil. Aklınıza geldiği an almadığınız her şeyin miktarını hoop kumbaraya. Elbette kronik alışverişi sorunu olanlar için. Bunun devamında “indirim sezonunda hiçbir şey almamak / promosyonlu ürün almamak” filan da yapılabilir. Bakalım tam fiyatı ödeyince de alıyor musunuz, yoksa sizinki indirim FOMO’su mu?
  2. Hafta içi dışarda(n) yemek: Buna ofis öğle yemekleri, sabah simitleri, akşam yemeksepeti siparişleri, her şey dahil. Evet efendim, yemeksepeti dedim, ben ne dediğimi biliyorum. Harcamadığınız her şeyi yine kumbaraya.
  3.  Hafta sonu dışarda yemek: Bunu bir öncekinden ayırdım, çünkü ilki genellikle tembellikten yapılıyor, buysa tamamen eğlence amaçlı. Bu oyunumuzda uslu uslu yemeğimizi evde halledip arkadaşlarla öyle sosyalleşiyoruz. Paramız kumbaramızda kalıyor.
  4. Kahve-çay-abur cubur: evet ofiste tek bi zevkiniz var ama 1 ay eksik olsa aramazsınız. O üç beş on liraları hoop kumbaraya alıyoruz.
  5. Taksi: İstanbullulardan deneyen çıktı mı bilmiyorum, 1 ay beceren varsa tebrik ederim. taksi kullanmadığınız mesafelerin tutarını bitaksiden filan bakıp hoop kumbaraya. Arabası olanlar da bunu benzine üzerinden yapabilir; kullanımı yarıya indirmek, hafta içi hiç kullanmamak gibi.
  6. İçki: akşam yemeğinize bir kadeh şarap, konserinize buzlu bir cin tonik, futbol maçınıza bir şişe bira eşlik etmesin mi? etsin tabii; ama sonra. Bu oyunda ya sıfırlıyorsunuz (Ramazan vakti gayet kolay da olabilir bu) ya da sınırlıyorsunuz (her seferde tek bir kadeh, gibi). bildiniz, parası kumbaraya.
  7. Kitap, ekitap, bilgisayar oyunu, app, albüm vs: damlaya damlaya biriken, alışverişi sırasında çok anlamlı gelen, almaya bahane bulduğunuz her şey. hoop kumbara. Buna ücretli konser, sergi vb etkinlikleri de ekleyebilirsiniz.
  8. Sıfır harcama günleri: haftada birkaç gün, toplu ulaşım dahil tek kuruş harcamadığınız günler yapmak. Bunu evden çıkmadan da becerebilirsiniz tabii; ama amacımız o değil.
  9. Oyuncak: çocuğu veya evcil hayvanı olanlar bundan şikayet edebiliyor. Plastik şişe kapağıyla oynasınlar efendim, siz kendi orucunuza bakın bi süre.
  10. Reyon yasağı: Bir süpermarkette en belalınız olan reyonu (kimi için peynir, kimi için bisküvi) bir ay boyunca unutmak. Bunu mağaza olarak da düşünebilirsiniz; kimine iddiaa bayii, kimine Gratis. Yasak, evet. Semtine uğramayacaksınız.
  11. Login yasağı: Online alışverişçiler, sizi de unutmadım. 1 ay süreyle, online (veya mobil) alışverişi yasağı. bunu yapabilmek için her yerden logout olmak, kart detaylarınızı vs silmek ve bildiniz, bir ay boyunca login olmamak. O tek tıkla alışveriş komforunuzu bitiriciiz. Getir, kapgel vb uygulamalar da dahil, mızıkçılık yok.
***
Bu oyunlar tamamen iradeyle ilgili ve kendini bazı ezberlenmiş alışkanlıklardan mahrum bırakmayı gerektiriyor. Kolay gibi gelse de, özellikle günlük olanlar bir yerde birkaç kez bozulabiliyor. O yüzden, cezadan çok ödül mekanizmasına odaklanmak iyi geliyor bence. Mesela, bir kere bozunca tamamen vazgeçmek (ve kendini paralamak) yerine, bir takvimde her başarılı gününüzü işaretleyebilirsiniz. Sonra, başarılı gün sayısı kadar lirayı da aynı kumbaraya ekleyebilirsiniz. Maksat motivasyon. Yine pinterestte filan böyle trackerlar var.
Bu işleri arkadaşlarla yapmanın güzelliği de birlikte yemek pişirme, öğle yemeklerini dönüşümlü getirme vb çözümler bulmak. Her ay başka bir yasağı deneyip 12 aylık kombo da yapabilirsiniz, azminize kalmış.
Kumbaraya attığımız paralarla ne mi yapıyoruz? Öncelikle bi güzel sayıyoruz. “bu para nerelere gidecekti de gitmedi” diye seviniyoruz. Eğer tatil vb kısa vadeli planlarınız varsa ona harcanabilir, elbette. Yoksa, doğruca borç ödemeye veya tasarruf hesabına. Onca zamanı biriken para anında harcansın diye geçirmediniz.
Gördüğünüz üzere, parayla oyun oluyor, sonuçları da gayet güzel olabiliyor. Benzer önerisi olanları yorumlara bekliyorum, bu listeyi daha da büyütebiliriz bence. Güç sizinle olsun Mahmutters.

2018-05-20

Dolar Neden Yükselir Neden Düşer?

Dolar Neden Yükselir Neden Düşer?

dolar neden yükselir

Son zamanlarda doların neden yükseldiğine ilişkin bir yazı: Anneye anlatır gibi…
Kısa bir tanımla adına dolar dediğimiz Amerikan parası, ABD merkez bankası (FED) tarafından basılan bir ödeme aracı. Dünyada ne kadar dolar olacağına FED karar verir. Nasıl bizim merkez bankamızın belirli hedefleri ve misyonları varsa (fiyat istikrarı en önceliklisi) FED’in de kendi öncelikleri ve tutturmak istedikleri hedefler var.
FED, kriz zamanlarında piyasayı canlandırmak, işsizliği azaltmak ve büyümeyi sağlamak için bir karar aldı ve piyasaya; “alın size bol bol dolar” dedi. Ama bu paranın faize gitmesini de engellemek istedi ve bu parayı faize koymayın diyerek faizleri de düşürdü (0 ila 0.25 aralığına). Gidin bu parayı harcayın, yatırım yapın, paradan para kazanın, vs. dedi. Bunları yaparken de hem büyürüz hem de bu dolarlarla yapılan yatırımlar büyük istihdam olanağı sağlayacak bu sayede de işsizlik azalacak gibi bir plan yaptı. Dolayısıyla, yıllarca piyasaya ucuzdan bol miktarda dolar saldı.
Peki, bu dolarlar nereye gitti? Altına gitti, kendi iç piyasasına gitti, başka ülkelere gitti, başka ülkelerin borsalarına girdi, vs. Bu başka ülkeler kimlerdi? Yabancı yatırımcıya ihtiyaç duyan ülkeler, gelişmekte olan ülkeler, yani kısacası Türkiye gibi ülkeler. Haliyle bu para tabiri caiz ise yağdı Türkiye’ye. Oh mis gibi ucuzdan dolar. Yabancı elinde dolarla geldi Türkiye’ye, bozdurdu dolarını, TL ile borsaya girdi, TL’den faize koydu vesaire vesaire.
Peki yıllarca süren bu dolar sağanağında bizim ne yapmamız gerekiyordu ve ne yaptık?
Biz bu likiditeyi bulduğumuzda, dolar yağmurunun altında kaldığımızda yapmamız gereken şey; yapısal bir takım iyileştirmeler, uzun vadede bize para kazandıracak teknolojik gelişmeler ve “know-how” barındıran yatırımlardı. Böylece piyasada para kalmayınca, dolar yağmuru kesilince ürettiğimiz bu katma değerli ürünleri satabilir, ülkeyi büyütebilir ve orta gelir tuzağından sıyrılabilirdik. Eğitime, bilime, teknolojiye, bilişime, vs. yatırım yapmış olsaydık, bir Güney Kore gibi teknoloji üreten firmalarımız, bir Hindistan gibi uzay araştırmaları gerçekleştirecek bilimsel altyapımız falan olabilirdi.
Peki biz eğitimi imam hatip açmaktan, bilimi TÜBİTAK’ın başına hayvanat bahçesi müdürleri atamaktan ibaret zannedip, eğitim alanında iyileştirmeler, bilimsel çalışmalar, teknolojik yatırımlar yapmak yerine ne yaptık? Ev yaptık, gökdelen diktik, AVM yaptık, rezidans inşa ettik, vs. Kısacası deli gibi harcadık. Dolarları gömdük inşaata, gömdük lüks araçlara, gömdük başkasının akıllı telefonlarına, tabletlerine. Yahu bu ucuz likiditenin bir sonu olabilir diye düşünmedik hiç… Yani geleceği göremedik, anı en pis haliyle yaşadık. Tüketim toplumu ne demektir iliklerimize kadar hissettik.
Yıllar geçti ve 2013’e geldik. FED yeni bir açıklama yaptı ve dedi ki; “artık ucuz para devri bitti. İyi kötü yıllarca saçtığım paralarla ekonomim biraz düzeldi. Artık daha fazla para saçarsam bu sefer balonlar oluşur. Doları hak ettiği seviyeye yükselteceğim, faizleri artıracağım” yani bu sayede yine tasarruf oranları artsın istedi.
Bu kararı neden aldı?
Çünkü 1) Balonlar oluşabilirdi engellemek istiyordu 2) Tasarruf oranları artmalı sermaye toparlanmalıydı. 3) FED’in bilançosu trilyonlarca dolar oldu bunun bir sonu olmalıydı…
Sonuç olarak Gezi eylemlerinin hemen öncesinde, “tahvil alım programı” adı verilen ucuz para saçma politikasını durduracağını açıkladı. Bu bizim için ilk şok oldu. İnsanlar bu karara hemen tepki verdiler ve dolar yükselmeye başladı. Bu duruma hemen müdahale edemedi bizim merkez bankamız. Sonrasındaki süreçte siyasi gerginliklerle beraber beklentiler o kadar değişti ki dolar 2 liranın üzerini gördü. Bizim merkez bankası da el mahkum doları düşürmek için faizleri 4-5 puan artırmak zorunda kaldı.
Aslında faiz kötü, ürkütücü bir şey değildir. Ayarında, enflasyona uyumlu bir faiz iyidir. Çünkü sermaye toplanır, toplanan sermaye ile yatırım yapılabilir. Faiz bu açıdan iyidir, ama olmaması gereken ve mecburiyetten, istemeden yaptığın faiz artırımı kötü bir durumdur, çünkü faiz yüksek olursa insanlar borç almak istemezler. Borç almayınca da yatırım yapmazlar. Yatırım yapmazlarsa her sene iş gücüne katılan insanlar işsiz kalır. Ya da mesela ev, araç, vs. satın almamaya başlarlar. Eldeki evler, rezidanslar, AVM dükkanları, vs. elde patlar. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şu günlerde “faiz indir” diye kendini parçalamasının, işi merkez bankası başkanını hainlikle suçlamaya kadar vardırmasının sebebi kabaca budur.
Sonuç olarak, FED  en sonunda bu faizleri, yukarıda anlattığım sebeplerden ötürü, artıracağını ifade etti. Bu durumda neler oluyor bak:
-Yıllarca ucuz dolara alışmış ekonomiden yabancı elini çekmeye başlıyor. Yani yabancı diyor ki, “benim güvenilir merkez bankam da artık bana faiz vermeye başlayacak. Türkiye’de ne işim var artık benim?” Giderken haliyle beraberinde getirdiği dolarlarını da alıyor ve içeride dolar azalıyor.
-Eğer teknolojik gelişmeler yapmış olsaydık, “know-how” değeri olan ürünlerimiz olsaydı, vs. onları dışarı satar yine dolar bulurduk, ama biz doların bol olduğu zamanlarda o parayla ev yaptık, AVM yaptık, rezidans yaptık. Eğitime, teknolojiye, bilime, istihdama para yatırmadık. Şimdi şehirlerin en dışına yaptığımız güya ultra lüks betonları kimse almak istemiyor. Güney Kore gibi akıllı telefon, tablet, vb. bir şey üretebilseydik onları satar yolumuzu bulurduk ama şimdi “Penisium tower kulelerinden” evleri kim alsın, ne yapsın?
-Bu dönemde yaşanan bolluğu, sıcak para akışını, ekonominin bu sayede dirilmesini, bu sahte zenginliği hükümet hep kendinden bildi veya öyle bilinmesini istedi. Benim süper yeteneklerim ekonomiyi uçurdu zannetti ve halkımız da maalesef bunu yedi. Yaşadığı sahte zenginliği hep hükümetin bir başarısı olarak algıladı. Şimdi işler değişince de şaşırıp kaldı.
Ve son olarak diğer başka sebeplerde var elbette…
Petrolün yükselişiyle Türkiye’ye giren ve düşüşüyle Türkiye’den çıkan bir Arap sermayesi mevcut. Buna bir de yolsuzluğun yarattığı olumsuz etkiyi de ekleyebiliriz. Yolsuzluk iddiaları bile güveni sarsıp doların yükselmesine yol açıyor. Bütün bunlara şeffaf olmayışımız, ekonomik özgürlüklerde geldiğimiz nokta, vs. gibi sosyopolitik riskleri de ekleyebiliriz. Maalesef daha kötü günler bizi bekliyor.

2018-05-18

Yumurtaların Üzerindeki Kodların Ne Anlama Geldiğini Biliyor musunuz?

Yumurtaların Üzerindeki Kodların Ne Anlama Geldiğini Biliyor musunuz?

yumurta
Marketlerden aldığımız yumurtaların her birisinin üzerinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından zorunlu hale getirilen bir kod yer alır. Bu kod numarası bir nevi yumurtanın kimlik numarasıdır ve üzerindeki her rakam anlam taşır, yumurtanın ne kadar organik olduğunu gösterir. Peki hangi rakam, hangi anlama geliyor?


Aslında gündelik hayatta tükettiğimiz her besin, üzerilerinde yasal olarak bulunan bazı uyarı metinleriyle ve kodlarla içeriğini ifade ediyorlar. Bu kodların anlamlarının bilinmemesi durumunda, ne tükettiğimizi anlamanın başka bir kolay yolu bulunmuyor.
Özellikle yumurta gibi sıklıkla tüketilen hayvansal gıdaların organik olma durumu, sağlığımız açısından oldukça önemli. GDO’lu besinlerin sağlık açısından tehdit oluşturduklarını düşünürsek, yumurtanın bizler için neden bu kadar önemli olduklarını da anlayabiliriz.

Hemen hemen bütün yumurtaların üzerinde bulunan bu kodlar tam olarak böyle görünüyorlar:

Takip kodları üzerindeki rakamların ifade ettikleri şeyler ise sırasıyla aşağıdaki gibi:

  • 0 ile başlayan yumurtalar, organik tavuk yumurtasıdır. Üretici firma yumurtayı organik yetiştiricilik standartlarına uygun olarak yetiştirmiş, tavuğa herhangi bir hormon uygulamamıştır. 
  • 1 ile başlayan yumurtalar, “serbest dolaşan tavuk” yumurtasıdır. Yani tavuğun rahatça gezebileceği bir alan bulunan üretim tesislerinden çıkmış yumurtalardır. Bu tavuklar için GDO’suz yem ya da hormon kısıtlaması bulunmaz. İnisiyatif üreticiye aittir.
  • 2 ile başlayan yumurtalar, kümeste kafessiz yetiştirilen tavukların yumurtalarıdır. Yani tavuklar kısıtlı da olsa belirli bir alan içinde hareket edebilmişlerdir. Yine bu kategoride de GDO’suz yem ya da hormon kısıtlaması bulunmaz. 
  • 3 ile başlayan yumurtalar, tamamen kafes içinde yetişen tavukların yumurtalarıdır. Bu tavuklar kafes içinde büyürler ve dolaşamazlar. Dolayısıyla bütün besin kaynakları üreticinin verdiği yemlerle karşılarlar. Piyasadaki en ucuz yumurtalar bunlardır.

Kısaca söylemek gerekirse, 0 haricindeki diğer rakamlarla başlayan yumurtaların organik olmadıklarını söyleyebiliriz. Paketinde “organik” ifadesi bulunan yumurtaların içinden 0 haricinde bir rakamla başlayan kod görürseniz, şüphelenmekte haklısınız. 

Ayrıca aşağıdaki görselde, takip kodunun diğer rakamlarının neler ifade ettiği de yer alıyor:

eggs

kaynak: http://www.webtekno.com/yumurtalarin-uzerindeki-kodlarin-ne-ise-yaradigini-biliyor-musunuz-h46295.html

2018-04-22

HAIRENS TAM OTOMATİK SU DALGASI SAÇ MAŞASI (denedim!)

HAIRENS TAM OTOMATİK SU DALGASI SAÇ MAŞASI (denedim!)

hair words

Ürünlerden konuşmayalı çok olmuşken, bu yeni ve tatlı arkadaşımı sizlerle tanıştırarak arayı kapatalım..

Biliyorsunuz ki sitemizde hala reklam yok. Maalesef yok, o duyguyu tadamasak, reklam işbirlikleri için unutmadansoylemeliyim@gmail.com yazamasakta, olsundu, siz bilin diye yazılıyordu, unutmadan söyleniyordu :)

Neyse bu hüzünlü konular bir yana, benim gibi saç şekillendirme konusunda el yatkınlığı, zamanı, hevesi sıfır olan bir insana kendini böylece sevdiren HAIRENS tam otomatik su dalgası saç maşası www.n11.com da satış yapan bir mağazadan almam ile kendisi ile tanıştık.

Ürünün fiyatı 230 TL civarında. Diğer markalar ile karşılaştırdığınızda daha düşük olması bir yana, Braun'un otomatik saç makinesi ile yaşadığım hezimet sonucunda fiyatına değil, videolarındaki rahatlığına kapılarak aldım. İyiki aldım!

hairens otomatik su dalgası maşası
Üründe zamanlama, sıcaklık ve saçı sararken kaç kere dönüş yapacağına dair ayarlar var. Dikkatli kullanırsanız sizi yakma ihtimali sıfır.

Sağ ve sola dönebilen başlığı ve sardıktan sonra bıraktığı doğal dalgası ise muazzam!

Zaten benim gibi değilseniz ve eliniz bir tık daha bu konuya yatkınsa kuaförünüzle uzun bir süre görüşmeyeceğinizin garantisini verebilirim.

Ben yıllarca maşa hiç kullanmadım, denemeye bile kalkmadım. İş hayatı, üşengeçlikler derken öyle bir vaktimde yoktu açıkçası ama HAIRENS tam otomatik su dalgası saç maşası ile 15 dk. da hazır oluyorsunuz ve dalgaların kalıcılığı da saçınızın cinsi aykırı değilse çok çok tatmin edici.

Özetle fiyat/performans olarak değerlendirdiğimizde bence bilinen markalara her türlü taş çıkarıcak bir ürün. Yapanların ellerine sağlık, çok dua ediyorum, bu güzel geri dönüşlerime istinaden onlarda bana dua eder diye umuyorum :)

Makineyi daha yakından tanımak isterseniz diye aşağıya almadan önce izlediğim iki youtube linkini de bırakıyorum;

https://www.youtube.com/watch?v=_oE1vrLN08Q

https://www.youtube.com/watch?v=bscF46yLi-A

Sevgiler..

2018-04-06

Karbon Ayak İzi Nedir?

Karbon Ayak İzi Nedir?

carbon foot print

Tüketim Alışkanlıklarının İzi

Karbon ayak izi, insan faaliyetlerinin doğada meydana getirdiği karbondioksit miktarıdır. Karbon ayak izi nedir? sorusunu detaylandıracak olursak, örneğin arabanız ile giderken motorun çalışması ile belli bir miktar karbondioksit açığa çıkıyor. Sadece araba için değil fosil yakıtların kullanılması ile açığa çıkan her türlü karbon salımı, karbon ayak izini oluşturuyor. Yiyecek veya diğer ürünleri alırken de bunların üretimi sırasında açığa çıkan karbona katkıda bulunmuş oluyorsunuz.
Karbon ayak izi nedir? Sorusunun cevabı aslında küresel ısınmaya sebep olan bütün aktivitelerin neden olduğu karbon salınımı ile açıklanıyor.
karbon tüketimi

Karbon Ayak İzi Nasıl Ölçülür?

Karbon ayak izi bütün karbon emisyonlarının toplamı olarak ifade ediliyor. Ne kadar karbon salınımına sebep olduğunuz hesaplanırken de günlük, aylık ve yıllık aktiviteleriniz hesaba katılıyor. Genelde yıllık olarak hesaplama yapılıyor. Karbon ayak izini ölçmenin en iyi yolu ne kadar fosil yakıt kullandığınızı ölçerek hesaplanabiliyor çünkü en büyük karbon ayak izine sebep olan etken fosil yakıtlar olarak öne çıkıyor.

İklim Değişikliği ve Karbon Ayak İzi

Küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarının hepsi birden karbon ayak izini oluşturuyor. Bu gazlar da insanlığın doğal, bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan tüm aktiviteler sebebi ile ortaya çıkıyor. Günümüzde karbon salımı için en büyük etken sanayi olarak biliniyor. Özellikle de plastiğin üretilmesi ve işlenmesi, en fazla karbon salınımına sebep olan etkenlerden.
Atıkların geri dönüşmemesi ve dünyaya kullandığımız kaynaklarını telafi etme şansını vermemiş olmamız da çok büyük bir çevre tahribatına sebep oluyor. Bunun etkilerinin sebebi büyük çaplı olurken aynı zamanda bir ürünü satın almak veya bir yaşam tarzını benimseyerek bireysel olarak da dünyaya zarar veriliyor.
Karbon ayak izine sebep olan etkenler arasında birincil yani doğrudan ve ikincil yani dolaylı sebepler bulunuyor. Bu iki etken aslında aynı tüketim döngüsü içinde yer alıyor. Bir plastik ürün aldığımızda bununla birincil derecede karbon ayak izine sebep oluyoruz. Ürünü almamızdaki ikincil etkiler ise ürünün üretim ve taşıma gibi süreçlerinde ortaya çıkan sonuçlar ile açıklanıyor. Ürünü almadan önce ham madde bölümünden başlayıp işlenmesine ve son tüketiciye kadar gelmesine kadarki süreç ile birlikte üretilen diğer ürünleri de düşününce karbon ayak izinin nasıl arttığı daha iyi anlaşılıyor.
karbon footprint
Arabanız ile bir yerden bir yere giderek karbon ayak izine olumsuz bir katkıda bulunmuş oluyorsunuz. Bu sizin birincil katkınız oluyor. Arabanın üretilmesi sırasında açığa çıkan karbon ya da kullandığınız fosil yakıtların işlenmesi sırasındaki karbon salınımı daha büyük çapta bir etki olarak açığa çıkıyor. İkinci derece de karbon ayak izinin artmasına bu şekilde katılım sağlıyorsunuz.
Tarımsal üretim, hayvancılık, yapılaşma, orman ürünleri ve deniz ürünleri insanlık olarak ihtiyaçlarımızı karşılamak için bulunuyor. Karbon ayak izi nedir? Denince de bütün bu üretim alanlarında ortaya çıkan karbondioksit salınımını göz önünde bulunduruyoruz. Özellikle orman alanlarında yapılan uygulamalar karbon ayak izinin artışına sebep olurken telafisi de olmayacak bir yola girilmiş oluyor.
Şu anda dünyanın telafi edebileceğinin çok üzerinde bir tüketim çağında bulunuyoruz. Böyle giderse doğal kaynakların son bulması ve temiz tatlı su kaynaklarının hızlı bir şekilde yok olacağından bahsediliyor. Bunun olmaması için de hem hükümetlere hem de bireylere oldukça fazla sorumluluk düşüyor.
Karbon salınımına hem birincil hem de ikincil olarak katkıda bulunmamak için de bilinçlenmek ve duyarlılık gerekiyor.

2018-03-26

Yanından geçip gittiğimiz hayatlar..Düşündüğün kadar İyimisin?

Yanından geçip gittiğimiz hayatlar..Düşündüğün kadar İyimisin?

sorsan herkes iyidir

Bloga bu sıra yoğun şekilde duygu yüklediğimin farkındayım.. Mazur görün bu son diye söz veremicem ama bu başlangıç diye anlatacaklarım var, dinlermisiniz?

Sosyal sorumluluk adına neyi ne kadar yapıyorsunuz? Hangi taşın altına elinizi koydunuz yada koymaya niyetlendiniz bilmiyorum. Sağ elin yaptığını sol el bilmezmiş, dilerim siz dünyada fark yaratan şeyleri herkesten güzel  yapıyorsunuz ..

Ama yanından geçip gittiklerimiz var.

Bugün giderken içimiz birine takıldı. Yolun kenarında öylece oturmuş, o yağmur, o soğuk, o paramparça ayakkabılarla dilenci olmadığı her yerinden belli biri. İçine öyle çekilmiş, gözleri öyle dalmış, kafasından kimbilir hayal ettiği ne dünyalar geçiyor..

Konuşmak istememizle, iyiki dememiz arasında iki dakikalık mesafe kat ettik. Ben konuya 'hadi sana ayakkabı alalım' diye girdim. Teşekkür etti, ona ayakkabı getirecek biri varmış ve onu bekliyormuş, o gelecekmiş. Olsun! dedim. İkinci bir ayakkabının zararı yok. Teşekkür etti, ziyan olmasın dedi..

Yemek yiyelim dedim? Teşekkür etti..

Tamam çay içelim, sohbet ederiz dedim? Teşekkür etti..

Peki senin için ne yapabiliriz dedik? Cevap bizi yerle bir etti..

'Yanımdan geçen binlerce insan var ve bana hastaymışım, kirliymişim, çirkinmişim gibi davranıyor. Benimle konuşan kimse yok. Siz yanıma geldiniz, sohbet ettiniz, halimi sordunuz. Bu benim için bugünün en güzel yanı' dedi. Teşekkür etti...

Bu karşılaşmanın çok fazla ayrıntısı ve noktası var. Ama bugün aldığımız ders tek bir taneydi.

Düşündüğün kadar iyimisin?

Ben değilmişim kendi adıma bunu dürüstlükle söyleyebilirim.

Ne 351. ayakkabıya hayır demişim, nede bir gün şu mahalleyi bir dolaşıp elinden tutabileceğim yada bir yerinden bir şey yapabileceğim biri var mı diye merak etmişim. Sorsak hepimiz iyiyiz işte.

Bu hafta işi, aşkı, kişisel kavgalarınızı bir kenara bırakın. Kirli kıyafetlerin ardında tertemiz insanlar var ve sizin 'nasılsın' demeniz bile hayatlarında bir kapı açıcak belki de. Evet korkutucu gelebilir baştan belki ama bir dilenci ile gerçekten ihtiyacı olanı ayırmakta çok zor değil..

Daha bilinçli ve gerçekten iyi olduğumuz yarınlar dileği ile..

Alttaki videoyu izlemeniz tavsiyedir;

https://www.youtube.com/watch?v=TDmPcF5i5UA
G.