Unutmadan Söylemeliyim: Hayata Dair
Hayata Dair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayata Dair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2018-01-10

2018 REÇETESİ

2018 REÇETESİ

Sabah uyanınca en sevdiğin müziği aç. En sevdiğin müzik her gün değişsin.
Kahvaltısız güne başlama.
Esnafa günaydın de. Esnafa günaydın diyebileceğin bir yerde yaşa.
İşini severek yapmaya çalışma. Kendini sevdiğin için işini iyi yap. Hepimiz sevdiği işi yapacak kadar şanslı olmayabiliriz, bunu kabullen.
Herkesle iyi anlaşmaya çalışma. En doğru kişi olma.
Hatalarını kabul et. Kendine yalan söyleme.
Kendini öv. Kendini, kendine öv.
Etrafında sürekli kendini/çocuğunu/anne-babasını öven varsa, gülümseyerek karşıla. Bırak tatmin olsun. Düştüğü komik durumu aklında tut, ibret al.
Sana hoşuna gitmeyecek bir şeyler söylendiğinde ya orada cevabını ver ya da sonsuza kadar bu konuyu aklından çıkar. Eve gelip de “Nasıl böyle konuşur?” diye hayıflanma.
Söyleyeceklerin karşındakinin hoşuna gitmeyecekse, söyleme.
Astsan, üstünün söylediklerine “Tabii efendim” demeyi huy edinme. Üstsen, astının sana karşı çıkmasına izin ver. İlerlemenin yolunu aç.
İşyerinde yazdığın her e-maili “sevgiler” ile bitir.
Egonu bir kenara bırak artık.
Çayını, kahveni günün seni en iyi hissettirecek unsuru olarak düşün. Mutluluğu kolaylaştır.


pencereden manzara

Arabesk dinle. Böğründen söyle, kederini at.
Planlı ol. Ne zaman ne yapacağını bil. Anlık değişikliklere de açık ol.
Vazgeçmek bir tercihtir, buna canını sıkma. Vazgeçmeyi bil.
Kibar ol.
Bas küfrü.
“Nasılsın?” diye sorduğunda cevabı dinle.
“Nasılsın?” diye sorulduğunda “İyiyim” diye gerçekten söyle.
Kötü olmayı zayıflık zannetme. İyileşmeye çalışmamak ile baş etmeye çalış.
Bir sorun varsa; çözmeye odaklan, saklamaya değil.
Hassas ol. Duygularını çöpe atma.
Denizi izle.
Her şeyi sadece sen bilmiyorsun. Başkalarından öğrenmeye açık ol.
Bulunduğun mesleki konumu karakterinin üzerine koyma.
Yavaşla.
Gündemi yakından takip et. Magazin de izle.
Doğum gününü çılgınca kutla.
Fotoğraf çektirirken rol yap.
Instagram story’lerinde şov yap.
Başkalarını takdir et.
Korkun hayatını kısıtlıyorsa onun üzerine git ve çöz. Ama basit seviyedeyse, kork gitsin.
Evlenmek istiyorsan, evlen. Evlilikten uzak durmak istiyorsan, uzak dur.
Kimseye evlen deme. Kimseye evlenme deme.
Kimseye çocuk ne zaman diye sorma.
Müzik duyarsan kendini ritme kaptır. Sokağın ortasında da olsan...
Küçük bir çocuk görürsen onunla iletişim kur.
Bağırarak, makamıyla şarkı söyle. Sesin kötü de olsa söyle.
Olumsuzlukları kabul et.
Affet. Başkalarını ve kendini.
Her zaman gülemiyoruz, her zaman da ağlayamıyoruz. İkisiyle beraber yuvarlanıp gideceğiz. Bunu unutma.
Sevgiler!

2018-01-04

Dijital Şiddet!

Dijital Şiddet!

selfie

Yeni bir şiddet türü ortaya çıkıyor. Aslında pek yeni de sayılmaz. Dijital çağ başladığından, özellikle sosyal medya yaygınlaştığından beri bu şiddet vardı. Ama çok az dile getirildi. Bunda şiddeti uygulayan kişilerden çekinmenin etkisi büyük.

Masum gibi görünen şiddetlerden bazıları:
  • Kiminle arkadaş olup olamayacağınızın söylenmesi: Size, kiminle arkadaş olup olamayacağınızı söylüyorsa, bazı arkadaşlarınızı silmenizi talep ediyorsa veya direk kendisi siliyorsa bu bir dijital şiddettir. Çiftler arasında yaygındır. Sıkıntının oluştuğu platformlar: Telefon rehberi, facebook, instagram, hatta LinkedIn...

  • Sosyal medya hesabına ortak olmak istemesi: En rahatsız edici şiddettir. Sosyal medya şifrenizi isteme veya çalma yolları bulması; bunun sonucunda hesaplarınızı kullanmak istemesi bir diğer dijital şiddettir. Söylemeye gerek yok, birbirine güven problemi yaşayan çiftler arasında yaygındır. Ortak kullanılan hesapları bundan hariç tutabiliriz. Sıkıntının oluştuğu platformlar: facebook, instagram, twitter... 

  • Sürekli mesaj atılması veya arama yapılması: En itici dijital şiddettir. Karşılık vermediğinizde aranmaların ve mesajların daha da artması rahatsız edici bir tacizdir. Sıkıntının oluştuğu platformlar: telefon, sms, whatsapp, .... 

  • İstenmeyen şeylerin paylaşılması: Hoşunuza gitmeyecek veya sizi utandıracak şeylerin paylaşılması. Mesela çirkin çıktığınız bir fotoğrafınızın uyarmanıza rağmen paylaşılması ve etiketlenmeniz. Veya özelde mesajlaşmak, konuşmak varken direk duvarınıza tuhaf şeyler yazılması. Sadece arkadaşlarınız değil Facebook'u yeni keşfeden göbekli dayınız veya sürekli Mevlana'nın sözlerini paylaşan teyzeniz de bunu yapabilir. 

  • Telefonunuzun karıştırılması: Sizi kontrol etmek için arama, mesaj ve fotoğraflarınıza bakılması. Sizden sürekli konumunuzun gönderilmesini istenmesi birer dijital şiddettir.

dijital şiddet

Dijital şiddetin eş, dost, akraba, sevgili bahanesiyle sizlere uygulanmasına izin vermeyin.
Bunların yapılmasıyla bu bağların kuvvetlendiği görülmemiştir.


2017-12-17

ŞİMDİ DÜŞÜN NELER EKLEMEK İSTERDİN?

ŞİMDİ DÜŞÜN NELER EKLEMEK İSTERDİN?

nazım hikmet sözleri

Evet 2017 bitiyor.. Gelmesine heyecanlanmadığım fakat gitmeden nefesimi kesen anlar yaşatan bir yıl.. Tabi şimdi kendisini böyle kuru kuru tanıtmak bir tutam saygısızlık olsa da, beklentim olmayan bir yılın bana çaktırmadan öğrettiği çok şey olmuş.

Durup sabahın 04:30'unda durum değerlendirmesi yapsam da benim değerlendirmelerim, elinde ki kitabı 20 kez okuyup bahsi geçen ülkeye bir kere bile gitme cesaretinde bulunmamış birinden farklı değil..

Aslında bu yazı da tek tek şunları ekleyelim bunları çıkaralım, 49 kez herşey çok güzel olacak diyelim, 7 dolunayda şans mantraları, yeni yıl totemleri yapalım vs. vs.gibi klişe tarifler yazıcaktım fakat anladım ki, hayat denen şeyin bir reçetesi, bir formülü, bir doğrusu yok.

Yapmam dediğiniz şeyin tam ortasında kendinizi bulmuşken, doğru/yanlış/iyi/kötü/çirkin yalnızca kelime anlamları/sözlükteki lokasyonları bakımından yerini koruyor..

Yani öyle parametreler var ki size tüm büyük sözlerinizi iade edip yerine kalbinizin olmasını istediği yeni olgular yaratıyor..

İnsan kalbini susturdukça daha yavan anılar, daha gülümse çekiyorum anlar biriktiriyor.. Sonra sesi biraz açıp, dinlemeye koyulunca görüyor ki, gitti zannettiğiniz tüm duygular/heyecanlar/cesaretler orada duruyor. Yalnızca insan neyin içinde olduğunu dışarı çıkıp bakmadan göremiyor.

Yıldan çıkmadan siz bir kendinizden çıkın, şöyle dönüp bir bakın neyin içine hapsolmuşsunuz, raflarınızda neler tozlanmış, neler pırıl pırıl gözlerini dikmiş sizi beklemiş.. Kalbinizi bir daha sessizliğe hiç alıştırmayın ki, güzel bir beste ile, yoldan geçerken birinin mırıldandığı şarkıyı ayırt etmeyi bilsin.. (Bu sırada dinlemeniz istenilen şarkı https://www.youtube.com/watch?v=hn3wJ1_1Zsg ) Hiç bir şey olmazsa sizin binlerce kez kırıldı demenize daha fazla kırılmayıp, 2018 de sizin bile inanamayacağınız şeylere cesaret etsin. Hemde her seferinde aynı istekle..

Dilerim bu yıl filmler de görüp imrendiğiniz herşeyin başrolü siz olursunuz ve kadehinizi hep mutluluklara kaldırır, özgür yarınların pencerenizden ayrılmayacağı topraklarda yaşarsınız..

Listenizde, aklınızda, karışıklıklarınızda ne olursa olsun, yeni yılınızda iyi içinizde, her an yeniden başlama cesareti yanınızda olsun..

Yeni yılınız kutlu hep birlikte olsun!

G.

2017-12-11

HAYALLER VS HAYATLAR

HAYALLER VS HAYATLAR

farklı dünyalar

Hepimiz üniversitenin ilk yıllarında ergenliğin bize vermiş olduğu yetkiye dayanarak sonsuz hayaller kurardık.Gerçi,o zamanlar çok anlamlıydı hayallerimiz, saçmalığını gerçek hayata girdikten sonra anladık.

Düşünsenize, 17-18 yaşlarındasınız, resmi olarak reşitsiniz, üniversitedesiniz. Hangi bölüm okursan oku, hayatında karşına çıkmasa dahi tüm geometriyi ezberlemiş,fen bilimlerini görmüş,arkadaşlarınız dilediğince gezerken siz özel hoca-dershane-okul üçgenine takılmış,ama karşılığını almışsınız.

Hayaller de atışlar da serbestti yani,çünkü bunu en çok siz hak etmiştiniz.ÖSS’ye hazırlık adı altında haftasonları dershanede test çözerken,’dershaneler kalabalık,iyi olmadığı derslerde birebir hoca tutalım’ cümlesiyle bir de haftaiçi planlarınıza ‘özel hoca’ girmişken,üniversiteden sonra CEO olmayı hayal etmeyi meşrulaştıran aslında hayattı,çok da haksız sayılmazdık bence.

Neyse,üniversitenin ilk yıllarında kurduğum hayallerle hayatımı karşılaştırdım.Çünkü her nedense, 20’li yaşların sonu hep uzak gelmişti bana.Her istediğimin gerçekleştiği yaşlardı,30’a yaklaşmıştım daha ne olsundu. Ama işler pek öyle olmadı 

1) Aileniz size çok para harcamış,bunun karşılığını bekliyodur. Okuldaki hocalarınız en gereksiz detayları sınavda sorarken adilmiş gibi görünmek için ‘Yönetici olduğunuzda bu bilgiler size gerekicek’ diye sürekli gazlarlar sizi. Mezun olana kadar CEO olacağınızı hayal edersiniz.Öyle ki,sizin başvurmanıza bile gerek yoktur,zaten şirketler kapınızda sıra oluşturmuştur şimdiden.Siz de bir anlık gafletle havaya giriyorsunuz. E malum 28 yaşında kesin müdür olmuşsunuzdur.Aylık geliriniz minimum 15.000 TL’dir.

Aslında gerçek hayatta hiç de öyle değil.Biliyorum sandığınız yabancı dili zaten herkes biliyor.Çok uğraşıp öğrendiğiniz,mesai harcadığınız ikinci dil girmek istediğiniz kurumla örtüşüyor mu bakalım?Zaten herkes yüksek lisanslı.Yani,işe giriş hayaldeki kadar kolay olmuyor maalesef.Zaten işsizlik had safhada,az para çok iş mantığı çerçevesinde geçiyor yıllarınız.Mobbing olmaması büyük lüks oluyor işyerlerinde,halbuki olmazsa olmaz bu zaten.Patron şirketlerinde tabir-i caizse,tüm yöneticiler ‘dinazor’.Torpille girmişler,sizi beğenmez çalışanlar vardır bir de.İş hayatı gerçeklerini fark ettikten sonra anlıyorsunuz ki;ne 28’i 38 bile genç bir yaş yöneticilik için.

2) 22 yaşında mezun olduğum düşünülürse,26 yaşımda evlenir,28 yaşımda çocuk doğururum diyordum.Zaten işe müdür olarak başlayacağım için,kariyerime ara vermiş de sayılmazdım.6 yılda işleri oturtur,ailemi kurardım.O sırada çocuğun üniversiteye kadar özel okul parasını da biriktirmiş olurdum kesin.
Ama,gerçek hayat ne yazık ki bu kadar toz pembe olmadı.Tüketim çağına yaşadığımızı düşünürsek hala romantik komedilerdeki aşkı arayan biri olarak,kimseyi sindiremedim içime.Dolayısıyla;kaliteli yalnızlığı seçtim.28 yaşımdayken sonunu göremediğim birisiyle olmaktansa,kariyer hedefime odaklanmayı tercih ettim ve hayalini kurduğum çocuk planını başka bahara erteledim.

3) Üniversite yıllarında muhtemelen yüzlerce arkadaşınız oluyor,siz de hepsinin ömürlük dostluk olduğunu düşünüyorsunuz.Partiye eşlik etmedi diye trip attığınız o minnoş duygular;yerini gerçek hayattaki zorluklarda kafamı çevirdiğimde yanımda kim var? Sorusunu getiriyor ve ne yazık ki kafanızı her çevirdiğinizde bir elin parmaklarını geçmeyecek insanlar görüyorsunuz.Aslında bu ‘acı’ olarak nitelendirilebilecek tecrübe;size iyi geliyor çünkü herhangi birileriyle vakit öldürmektense ‘gerçek dost’larınızı keşfediyor ve tüm enerjinizi onlara yönlendiriyorsunuz.Sonrası mutlak güven duygusu,ki bu insan hayatında olmazsa olmaz ihtiyaç listesinin baş sıralarında bence.
karışıklık

4) Her boş vaktinizde bardan bara,konserden konsere koşarken;kendi paranızı kazanmaya başladığınız zamanlarda ‘ya ben başka insanlar için,ülkem için ne yaptım?’ özeleştirisiyle başbaşa kalıyorsunuz.Zaten üniversite yıllarında haftanın 4 günü dışarı çıkmış,gece hayatını yaşamışsanız;bu dönemde bar yerine,sevdiğiniz insanlarla muhabbet edebileceğiniz mekanlara yöneliyorsunuz.Hiç bitmeyecek sandığınız enerjiniz,yine bitmiyor ama,hayatın zorunlulukları çerçevesinde azalıyor.Sivil toplum dernekleri ile tanışma da tam bu aydınlanma döneminde oluyor bence.Çünkü 17-18 li yaşlarda dünyanın sizin etrafınızda döndüğüne yemin edebilecekken,dünyanın diğer çirkin yüzüyle karşılaşıyor;bunları iyi hale getirebilmek için tüm gücünüzü o tarafa yöneltmeyi seçiyorsunuz.Bence bu;büyümenin en güzel tarafı.Bir kişinin bile hayatına dokunabilmek,bugüne kadar manevi tatminlerin en büyüğü.Mutlulukların paylaştıkça çoğaldığına tanık olmak bile güzelken,bir de bunda sizin de katkınız olabildiğini düşünün!üniversitede eğlence hayatına yatırdığınız paraya ‘pişmanlık’ olarak baktığınız anlar geliyor yani.

5)Muhtemelen üniversitede baba parasıyla dolap tıka basa doluyken,yine de ‘giyecek hiçbir şey yokken’;bu yaşlarda kaliteli ve az parçalara yöneliyorsunuz.Kendi paranızla alışveriş yaptığınızdan,aslında biraz da kıyamıyorsunuz (bu kısmı babamın okumamasını diliyorum :)) bir bluz almak için bile ne kadar emek verildiğini görünce,her rengine saldıracak şımarıklığınız kalmıyor.Malum her beyaz yakalının kabusu ‘ay sonu getirme çabası’

6) Aileye daha düşkün oluyorsunuz.Kendi aile kurma yaşınızın yaklaştığından mıdır,hayatın her zorluklarını gördüğünüzden midir bilmem ama;20li yaşların başında ‘benim birsürü arkadaşım var,kimseye ihtiyacım yok’ düşüncesi;’beni karşılıksız seven insanlar sadece ailem’ mantığına bırakıyor.Siz büyüdükçe onlar da yaş alıyor tabi.Düşkünlüğün sebebi,geçen yılların onların yüzüne bıraktığı çizgileri izlemeniz de olabilir.Sebebi,gerekçesi her ne olursa olsun;etrafınıza anlattıkça rahatladığınızı sandığınız onca olayın üstesinden,hiçbir şey konuşmadan başınızı ailenizin omzuna koyduğunuzda geldiğinizi fark ediyorsunuz.

7) Tabi büyümenin en güzel yanı;planlarınız artıyor.Görmek istediğiniz her yeri görebiliyor,bir sürü anı biriktirebiliyorsunuz.Aile harçlığı ile geçindiğiniz dönem,bağımlılık bir yerde sonuçta.Şimdi,bir maaş için o kadar çalışmışken;size iyi gelebilecek yerler neresiyse oralara gidebiliyorsunuz.Bakış açısı,kültür artışı ve güzel zamanlar bütün çabalarınıza değiyor.

8) Bütün dünya sizin üstünüze geliyor sanıyorsunuz,tırnağınız kırılsa hava siyaha dönüyor,en ufak bir olayda ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.İşte büyümenin bir güzel tarafı daha : ‘gerçekten hiç önemli değil’ cümlesi.Artık sizi üzen olayların ciddileştiği dönemde,onunla başa çıkmayı ustalıkla öğrenmiş hale geliyorsunuz.O kadar ki;mutsuzken yataktan çıkmayan siz;yaşadığınız üzücü olaydan sonra bile etrafa gülücükler saçmaya devam ediyorsunuz.Çünkü görülüyor ki,insan kendi yarasını kendi sabilir ancak.Ve üzüldüğü her an,kendi hayatından çalınıyor aslında.Zaman,en değerli hazine.Gerçekten vaktimi buna haracamaya değer mi?Benden önemli mi?

Aslında daha birsürü madde ekleyebilirim,ama özetlemek istedim.Hayallerimle hayatım denk gelemedi bir türlü belki ama ben çok keyif aldım her yaşımdan.Ve büyüdükçe gördüm ki;olayları yaşında yaşamazsan;sonrası büyük bir felaket.Hep o içinde kalmışlık.Belki o zamanki hedeflerime yetişemedim. Ceo olamadım mesela,ya da aile kuramadım ama;güzel vakitler geçirdim.Tecrübelerim arttı,mutluluğun esas nedeninin kendim olduğunu fark ettim,özsaygım arttı.Güzel dostluklar biriktirdim;güldüğüm,öğrendiğim,sıkıldığımda kaçabildiğim limanlar arttı.Ben olmaktan vazgeçmedim,saygı çemberim arttı.
Yaşım kaç olusa olsun;bence zamanı iyi değerlendirdim.Keşkelerinizin az olduğu nice yaşlarınız olsun.

Aşkım da değişebilir, gerçeklerim de.
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim dizboyu sulara,
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum,
Hiçbirinizle döğüşemem.
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var,
Sizin alınız al inandım,
Sizin morunuz mor inandım,
Ben tam dünyaya göre,
Ben tam kendime göre,
Ama sizin adınız ne?
Benim dengemi bozmayınız...
 Turgut Uyar



Pelinsu Beril Arslan

2017-11-20

BUGÜN İYİ BİR VEDA EDİN

BUGÜN İYİ BİR VEDA EDİN

veda elveda

Merhaba demek ne kadar üslup gerektirirse, elvedanın da bir üslubu vardır. Merhaba gibi sıcak hatta biraz hüzünlü olması gerekir. Bir merhaba ne kadar beklentisizse bir elveda o kadar beklentilidir. Çünkü içine yaşanmışlıklar katılmış, ne gülücükler, ne anılar sığdırılmıştır. Bir veda dönüp gittiğinizde boynunuzda kalan öpücük gibi olmalıdır. Acaba'sı bırakmalı, 'iyiki veda etmişim değil', 'iyiki yaşamışım' dedirtmelidir.

Bakmayın beylik laflarıma, ne kadarını başarmışımdır bilmiyorum ama hayatıma giren fedakar insanlara muhakkak diğerlerinden farklı davranmışımdır. Herkese 'aynı' olmamış, dolayısıyla aynılaşmamışımdır. Mesela hala bazı vedalar gözlerimi dolu dolu ederken, bazıları aklıma geldiği an aklımı komşuya bırakmışımdır.
Amma velakin, her gün influencer arkadaşalarımızın 'Bugün birine iltifat edin, bugün birine seni seviyorum deyin' cümleleri yerine ben diyorum ki;
'Hayatınızda iyi insanlara iyi bir veda edin'!

Çünkü o insanlar tırnakları kırıldığında, kalpleri kırıldığında hatta ne yaşadığını bilmediğiniz bir coğrafyada sizin hayatınız yolunda gitsin diye bir çok şeyi alttan almıştır, 'başkaları gibi olmayan'. 

Sizde başkalaşmayın, aşk'alaşın. İçinizde sevgiden geçmeyen tüm yolları yıkıp atın.. Bazılarımız hayatlarında veda etme şansı bile bulamadı, bunu unutmayın.

Yolun açık olsun güzel arkadaşım, gözyaşların hep gülmekten olsun..

G.

2017-10-27

EĞER EVRENE TAM ANLAMIYLA GÜVENİRSEN..

EĞER EVRENE TAM ANLAMIYLA GÜVENİRSEN..

OSHO

“Yeni evlenmiş bir adam eşiyle birlikte evine dönüyormuş. Botlarıyla birlikte bir nehri geçmektelermiş fakat aniden büyük bir fırtına çıkmış. Adam bir savaşçıymış fakat buna rağmen eşi çok korkmuş çünkü fırtınadan kurtulmalarının imkânı yok gibi gözüküyormuş. Botları çok küçükmüş ve fırtına öylesine devasa bir büyüklükteymiş ki her an batabilirlermiş. Fakat tüm bunlara rağmen adam sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi sessiz ve sakince oturmaktaymış.

Kadın korkudan tir tir titrerken adama: ‘Sen korkmuyor musun? Bu hayatımızın son anı olabilir! Nehrin karşı tarafına ulaşamayacağız gibi gözüküyor. Yalnızca bir mucize bizi kurtarabilir, aksi hâlde ölümümüz kesin. Korkmuyor musun? Aklını mı kaçırdın’ demiş. Adam gülmüş ve kılıcını kınından çıkardığı gibi kadının boynuna hızla yaklaştırmış. Kılıç kadının boynuna o kadar yakınmış ki neredeyse kadının boynuna değecekmiş. Adam kadına: ‘Korktun mu’ diye sormuş. Bunun üzerine kadın gülmeye başlamış ve demiş ki: ‘Eğer kılıç senin elindeyse neden korkayım ki? Beni sevdiğini biliyorum.’

Adam kılıcını kınına sokmuş ve demiş ki: ‘Sana cevabım budur. Tanrı’nın beni sevdiğini biliyorum; kılıç onun elinde, fırtına onun elinde… Her ne olursa iyi olacaktır. Eğer fırtınadan kurtulabilirsek iyi, kurtulamazsak o da iyi…
Çünkü her şey onun elindedir ve o asla yanlış bir şey yapmaz.’ İşte, insanın özümsemesi gereken güven budur. Böylesi bir güven tüm hayatını değiştirebilir.
Eğer evrene güvenirsen çok geçmeden sakinleşip sessizleşeceksin; mutlu ve neşeli olup, bayram edeceksin çünkü evren bayram etmektedir. Üzgün değildir evren; bir şarkıdır o, çok güzel bir şarkı ve dans sürüp gider. Bu dansın bir parçası ol ve doğana güven; tek yol budur. Kendine güvenmekle, seni yaratan Tanrı’ya güveneceksin. Eğer kendine güvenmiyorsan, seni yaratan Tanrı’ya da güvenin yoktur.”
Sundar Pichai’yi Google CEO’luğuna Kadar Yükselten Hamam Böceği Teorisi Nedir?

Sundar Pichai’yi Google CEO’luğuna Kadar Yükselten Hamam Böceği Teorisi Nedir?

google ceo Sundar Pichai



Google'ın CEO'su Sundar Pichai'yi tanıyor musunuz? Kendisini Google CEO'luğuna kadar taşıyan kafa yapısına kavuşmasına sebep olan Hamam Böceği Teorisi'ni şöyle anlatıyor:
Bir gün, sıradan bir restoranda oturuyor ve kahvemi yudumluyordum. Orada oturduğum esnada uçan bir hamam böceği aniden ortaya çıktı ve bir kadının üzerine kondu. Kadın, böceği görür görmez büyük bir panikle çığlık atarak zıplamaya başladı. Bir yandan panik içerisinde zıplarken bir yandan da elleriyle hamam böceğini üzerinden atmaya çabalıyordu.

Doğal olarak onun bu halini gören arkadaş grubuna da onunla birlikte paniğe kapılmaya başladı ve onlarda sağa sola sallanmaya başladılar. Bu esnada kadın, hamam böceğinden kurtuldu ve böceği üzerinden savurdu fakat ancak hamam böceği şimdi de gruptaki diğer kadınlardan birinin üzerine konmuştu!

Şimdi de gruptaki diğer kadın için büyük bir panik ve hengame başlamıştı. Ta ki garson ufukta gözükene dek. Hamam böceği diğer kadının da üstünden uçtu ve yardıma gelen garsonun üzerine zıpladı. Ancak garson diğerlerinden farklıydı. Sakince üzerindeki hamam böceğinin davranışlarını takip etmeye başladı.Sonunda hiçbir heyecan emaresi göstermeden hamam böceğini parmaklarıyla tutarak restoranın kapısından dışarı atmayı başardı.

Kahvemi içerken izlediğim bu garip olay aklımda tilkilerin dolaşmasına yol açtı ve başladım düşünmeye. Yaşanan tüm olayın ardından, acaba ufacık ve bilinçsiz bir canlı olan hamam böceği tüm bu çılgınlığın sorumlusu olarak gösterilebilir miydi? Eğer bu doğruysa garson neden diğerleri gibi rahatsız olmamış, sakinliğini korumuştu?

Diğer herkes paniğe kapılıp olayı çözemezken, garson sakinliğini hiçbir şekilde bozmadan olaya sakince yaklaşmıştı. Hayır, problem hamam böceğinde değildi. Problem, insanların hamam böceğinden duydukları rahatsızlığı yönetmekteki başarısızlığındaydı. Problem insanlardaydı. O zaman bunun sadece bu ilginç ve basit olayla sınırlı olmadığını, hayatın her alanında benzer durumların yaşandığını fark ettim.

Babamın, patronumun ya da karımın davranışları değil, bu davranışlardan duyduğum rahatsızlıkları kontrol altında tutamıyor olmamın beni rahatsız ettiğini anladım. Trafik sıkışıklığından yaşanan rahatsızlık da aynıydı. Trafik sıkışıklığı aslında beni rahatsız etmek için tek başına yeterli değildi. Ben trafik sıkışıklığının yarattığı rahatsızlık hissiyle baş edemediğim için bu olay canımı sıkıyordu. Aynı trafikte sıkışmış olmalarına rağmen “mutsuz” olmayan insanları başka ne açıklayabilirdi ki?

Problemin kendisinden ziyade benim probleme olan yaklaşımım, problemin hayatımda yarattığı kaosun gerçek sebebiydi. Başımdan geçen bu hikayeden anladım ki hayatta önüme çıkan olaylarda tepki vermeden önce durumu anlamaya çalışmalı, ardından tepki değil, anlamlı bir yanıt verebilmeliyim. O gruptaki kadınlar sadece tepki gösterdi, garson ise anladı ve bir “yanıt” verdi.



Seviye On.. Aziz Nesin ..

Seviye On.. Aziz Nesin ..

Seviye On Ölüme Beş Kala

Babam bana çok güvenirdi. Ben de onun güvenini kırmamak için çok çalışırdım. Aşağıda Nesin Vakfı çocuklarına yazdığı şiir ve ekte bana imzaladığı bir kitabı.

***

ÇOCUKLARIMA

Diyelim ıslık çalacaksın ıslık
Sen ıslık çalınca
Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes
Kimse çalamamalı senin gibi güzel

Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
Senden önce kimse saymamış olmalı
Senin saydığın gibi doğru ve güzel
Hem dalgaları hem saymasını severek

De ki sinek avlıyorsun sinek
En usta sinek avcısı olmalısın
Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta
Örgüt yoksa seninle başlamalı

Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

Dalga mı geçiyorsun düşler mi kuruyorsun
Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar


**

Benim babamda böyle güzel bir insan :) Hemen blogger notu olarakta kendisini burdan çok çok sevdiğimi söylemek istiyorum izninizle. Allah babamızı, anamızı başımızdan eksik etmesin. En çok amin!